Merhaba,
Ben maaşlı çalışan bir mimarım. Daha doğrusu, yıllardır çalıştığım büroda ortaklığım yok. Tasarım sürecinde ise oldukça söz sahibiyim, hatta bazı projeler tamamen benim ürünüm, ama resmi işlerde patronun adıyla sunuluyor tabii.
Yaşımız artık otuza geldi neredeyse, onun da içi elvermemiş olacak ki, geçenlerde patronumun teşvikiyle mimarlar odasının serbest mimarlık mührü dediği oda kaşesinden almak için odaya başvurdum. Oda bana hemen maille cevap verdi; mimarlık mührünün sadece "büro tescil belgesi" olan mimarlara verildiğini söyledi. Ben de geldim patrona dedim böyle böyle, beni de ortak edeceksin büroya.
Demedim tabii. Komik olurdu zira, adam mührünü al, sen de imzanı at dediğine diyeceğine pişman olurdu :) Zira tabi.
Yani, çalıştığın büroda ortaklığın, veya kendi büron yoksa, oda senin hiçbir surette mimar olarak bir imza sahibi olmana izin vermiyor. Tecrübeli bir meslek adamı olarak gerek çalıştığım büroda, gerek dışarıda tasarladığım herhangi birşeyin müellifi olarak görünemiyorum.
Hakikatte müellifiyim, ama oda öyle değilmişim gibi görünmeye zorluyor.
Yanlış öğrendiğim bir durum, veya bu durumun bir çözümü var mı acaba? İnşallah vardır da bilen arkadaşlar anlatır, öğrenirim. Benim geldiğim nokta bu.
Bu, şöyle bir garabeti de doğuruyor; "freelance" dediğimiz tarz çalışmak imkânı kalmıyor. Mimar vasfını taşıman birşey ifade etmiyor, kendi büron yoksa herhangi birşeyi tasarlayamazsın. Dışarıdan bir iş aldın, veya babana bir ev tasarladın en basitinden, müellifi olamıyorsun.
Büro haricinde bir iş yaptın meselâ, oda sana imza yetkisi vermeyerek bunu bir arkadaşına imzalattırarak hile hurdaya teşvik ediyor insanı. Ayrıca meslek haklarımızı korumakla yükümlü olduğu halde, tam tersi benim haklarımı elimden alıyor, kendi kendimi aşağılamama sebep oluyor.
Peki ben neden odaya kayıtlıyım? Neden yüzlerce liralık aidatı benden alıyorlar? Aidatını ödeyerek kayıtlı olduğum kurum, aidat alırken yüzlerce mimar çalıştıran büronun sahibiyle beni bir tutuyor, ikimizden de aynı parayı alıyor. Paşam senin büro tescil belgen yok, imza yetkin de yok, sen vermesen de olur demiyor. Ama kardeşim bir kaşe vereceksin, ben kendi meslekî şerefimi koruyacağım, kendi çizdiğim projeyi gidip başkasına imzalattırmayacağım dediğimde olmaz diyor. Ben böyle sisteme selam ederim.
Bunun adı kölelik sistemidir, mimarlık bölümünden mezun olduğum halde mimarlık hakkının elimden alınmasıdır. Şahsiyetimin, ve okulun bana verdiği diplomanın aşağılanmasıdır.
Maaşlı çalışan bir mimar, yine de mimardır, tasarlayabilir. Odanın sadece büro tescil belgesi sahip kişilere imza yetkisi vermesi bizlere yapılan büyük bir hakarettir.
Bu konuda birşeyler yapılması gerekir. Patron ve kapital odaklı bir mimarlık piyasasından kurtulmamız için çok önemli bir adım bu.
isimsiz
Ben, Mimarlar Odasi nin 2 tane dergi gondermekten daha fazla bir sey yaptigini gormedim benim adima! Aidat oduyorum, evet... Hangi hakkimi koruyor?
YanıtlaSilbenim de imza atmam konusunda patronum da girişimde bulunmuştu fakat odadan öğrendik ki en az %10 hisseyle ortaklık gerekiyormuş. tabi sonra vazgeçti:)
YanıtlaSilselam,ben 23 yıl piyasada maaşlı çalışmış bir mimarım ve aynı sorun ile çok uğraştım ve sonunda yasa ve yönetmelikleri de okuyarak,kendi müelliflik hakkımın tanınmasını sağladım ve tasarımda payım olan projelerde müelliflik imzamı kullandım.Aslında odanın yayınladığı ve sayfasında ufak bir arama ile bulabileceğiniz yönetmelikleri okursanız,orada telefona çıkan herhangi bir memurun söyledikleri sizi çok da bağlamaz!Zira tüm projelerde müellif birden fazla olabilir ve bu projenin en başındaki kapakta da yazılır ve tüm müelliflerin imzası da olur,bunun için yasal olarak ticari bir büro veya şirket ortağı olmanız gerekmez.Çünkü imza için ticari kanuna göre vergi mükellefi olmanız gerekir,oda da buna göre mimarlara büro tescili düzenler.Ama 2.müellif sadece müelliflik imzası attığı için büro tesciline gerek yoktur.Bu konuyu İst.Şubeden Fikret bey ile de konuşabilirsiniz.Saygılar...
YanıtlaSilarkadaşlar merhaba
YanıtlaSilBiraz bireysel kendinizi düşünmek yerine mesleğinizi düşünmenizi istiyorum. İmza yetkinizi alarak herhangi bir şirkette atıyorum 50.000 tl bedeli olan bir projeye 1500 tl ve ya daha fazla prim ve ya ücret alarak üç kuruşa imza atacaktınız. Şirket sizin imzanızı satın alacaktı. Hemde sizin hakettiğiniz bedelin 20 katını patronunuza kazandırarak. Patronlar zengin mimarlar köle olacaktı. Vergisini vererek para kazanan mimarları ve ücretlerini ayaklar altına alacaktınız. Mesleğinize sadece biraz saygı göstermenizi istiyorum. Mimarlık üç kuruşluk bir meslek değildir.
mimarlık teknikerlik de değildir! eğer bu problemin önüne geçmek istiyorsa oda, başka bir çözüm bulmalı, bunu bizim mesleği icra etme yetkimizi hiçe sayarak yapması oldukça adaletsiz. bu şekilde biz mimarların dahi, mesleğimize olan saygımız günden düne azalıyor.
SilSelam arkadaşlar.
YanıtlaSilbence sorunu doğru koymakta fayda var. bir işverenin yanında çalışırken mesleki yetkiyi işveren lehine kullandıracak bir "imza yetkisi" mi yoksa "telif hakkı"nın güvenceye alınması. Bu tartışmayı sağlıklı yürütebilmek için de yasal durumu incelemek gerekli.
öncelikle bir işveren yanında iş kanunu hükümleri çerçevesinde çalışıyoruz ve iki taraf var, birincisi işveren ikincisi işçi. ünvanımız ne olursa olsun işçiyiz. yani ortada bir emek sermaye ilişkisi söz konusu. bu durumda yıllarca emek vererek aldığımız ünnvanı ve mesleki yetkiyi ancak işveren lehine kullanabiliriz. sözün özü üç otuz para maaş alarak mesleki yetkilerimizle işverene artı değer oluştururuz. Tabii bu da bir tercih meselesi...
Öte yandan "telif hakkı" söz konusu olduğunda bu konuda görece çalışanın lehine yasal bir altyapı var ülkemizde. özellikle 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunu ile mimarlar odasının düzenleeleri doğrultusunda işveren ile yapılacak bir sözleşme telif haklarının çalışan lehine güvence altına alınmasını sağlayabilir. Ancak bu noktada hatırlamakta fayda var ki mimarlar odasına da fazlaca anlam yüklememeye çalışmak lazım. kuruluş yasası ve mevzuatı gereği patron mimarın da, işçi mimarın da işsiz mimarın da yasal olarak üye olmak zorunda olduğu bir kurum. yani sendikal bir örgütlenme değil. kendi düzenlemeleriyle patron konumundaki mimara yetki verirken, yanında çalıştıracağı ücretli mimarların özlük, telif ve ekonomik hakları konusunda bir takım zorunlulukları yönetmelikle getirmiş durumda ancak yeterli değil. (bu konuda odayı bazı düzenlemelere zorlayan ücretli mimarlar adında ve tümü üyeleri ücretli çalışanlardan oluşan bir komisyon bulunuyor) Ancak sahibi mimar olmayan ve bünyesinde mimar çalıştıran şirketlere yönelik yasal bir düzenleme ve denetleme yetkisi yok odanın. Sözün özü bu işin çözümü, sorunu doğru tepit edip ona göre çözüm üretmeye çalışmak. Bence burada en önemli eksiklik, mimarlar için sendikl bir yapının oluşmmaması, oluşamaması. bu konuda sıkıntılı bir konu, çünkü memlekette sendikalar kanunu uyarınca da bir takım kısıtlamalar söz konusu ve iş konusu, çalışma yelpazesi çok geniş olan ve genellikle az sayıda kişinin çalıştığı yerlerde istihdam olunan bizler için bu yasal düzenlemelerle sendikal örgütlenmenin de önü kesiliyor. Ancak bu konuda şöyle de bir durum var ve anayasanın 90 ncı maddesi uyarınca türkiyedeki yasal düzenlemelerle, imzalanan uluslararası sözleşmelerdeki kuralların çelişmesi durumunda, uluslararası sözleşmeler geçerli olmakta. Türkiye Cumhuriyeti de insan hakları sözleşmesinden başlayarak bir çok sözleşmeyi imzalamış durumda. Bu nedenle bu konuda umutsuz değilim ben. Ancak herbirimizin tek tek elimizi taşın altına sokmamız gerekli. sevgiler FİKRET
PART I
YanıtlaSilSelam arkadaşlar.
11 yıl aradan sonra anladım ki ben bir takım oyuncusu değilmişim... Ben daha bireysel işlerde başarılı olabilirmişim. Bir doktorun kendi muayenehanesi vardır. Başka doktorlarla iş alanını paylaşmak zorunda değildir. Mesela bir eczacı olabilirmişim aldığım puanla. Sadece diplomam 3-4 milyar ederdi... Oysa ben “hıyar” gibi mimar olmuşum. Üstelik beni buna teşvik eden eski bir aile (doktordur kendileri) dostumuzdur. Üniversiteye gideceğim yıllar, ailemin yönlendirmesiyle bu iki doktor aile dostuna gitmiştim. Her ikisi de "Sen şimdi bizimle mi yarışacaksın?. 80 mezunları bile zor para kazanıyor. Uzmanlık aslanın ağzında" v.s filan gibi yönlendirmeler yapmışlardı. 2000 mezunuyum. 99 depremi yeni olmuştu. Piyasada bırakın mimar aramayı, çalışan mimarları işten çıkarıyorlardı. İstanbul'a da yeni gelmiştim. 1 yıl boyunca iş bulamadan evde oturunca, farkında olmadan depresyona girmişim. Kendimi ne kadar değersiz hissetmişim ki, insanların yüzüne bile rahat rahat bakamaz duruma gelmiş, sosyal ortamlardan kaçar olmuştum. Kaldı ki yeni şehir İstanbul benim için zaten yabancı bir kentti. Baktık olmuyor, askere gidelim dedik. 1 senede öyle böyle geçti. Derken bir asker arkadaşımın yönlendirmesiyle ilk iş deneyimime başladım. İlk iş deneyimimde, 2 ay boyunca maaş alamadım. İnşaat şirketinin üçkağıtçılıkları nedeniyle sayısız icra memurları geldi, gitti. Sürekli elemanlar kovuldu. Ben hem sekreter, hem tekniker, hem ayakişçisi hem de mimar oldum. Nitekim 6 ay kadar filan dayandıktan sonra çıktım. Böyle uzar gider nice iş deneyimleri ve kötü hikayelerle..
Son 3 yıldır iş filan aramıyorum. Yıldım artık. Birkaç ufak tefek işe girdim sadece. Kısa süreli projelerdi. Krizden sonra maaşlarımız %25-30 düştü hepinizin bildiği gibi. Ben 3.000TL maaşı bundan 4 yıl önce alıyordum ve altımda şirket arabası. Sigortam maaşımın üstünden ödenirdi bir zamanlar.
PART-II
YanıtlaSilKusura bakmayın bölük börcük oluyor belki ama; mesleğimi geniş bir yelpazeden değerlendirmek istiyorum. Üniversitede hocalarımız nedense sürekli "Siz mimar olamazsınız! Mimar olacak insanın ailesi zengin olmalı, avrupa görmüş olmalı v.s "gibi aşağılayıcı laflar ederlerdi. Şimdi düşündüğüm zaman, babam müteahhit olsaydı yada zengin aile çevremden birkaç dostumuzun ofisini yada evini dekore ederek iş hayatına başlasaydım, hayata mimarlık yönünden artı olarak başlayacağımızı düşünebilirdik. Şimdi bazı arkadaşlarımız da şöyle diyebilir; efendim sıfırdan çevre sahibi olanlar filan da var. Doğrudur vardır. Fakat bu ciddi bir iletişim zekası yüksekliği gerektirir ve bunu her babayiğitten bekleyemezsiniz. Zar zor okumuşsanız, biran evvel kapağı bir yerlere atmak zorundasınızdır. Mezun olduğum yıllar, hiçbir zaman hayalimden devlet kademelerinde çalışmayı geçirmedim. Ve hep eleştirel gözle baktım bu kpss sınavı denen rezalete. Siz bir üniversiteyi kazanmışsınız. Ve bitirme başarısını göstermişsiniz. Fakat tekrardan size gerizekalı muamelesi yapıp matematik soruları filan soruyorlar. Bu ne büyük çelişkidir Allah'ım... Tabiki sonuçta bu sınav "Gerizekalımısın, değilmisin?" sınavından çok, "Senin işe girmeni nasıl zorlaştırabilirim acaba?" sınavıdır...
Gelelim gazete iş ilanlarına...... Şu an okuduğum ilanların aşağı yukarı %70 i midemi bulandırıyor. Birincisi; mezun olduğunuz üniversite, 3-4 üniversiteden biri değilse (Resmen adları zikrediliyor) başvurma hakkınız yok. Esnek ve yoğun çalışma saatlerine, cumartesini pazarlıksız vermeye, pazar gününe de (özellikle şantiyeciysen) zaman zaman tecavüz edilmesine adeta koşar gibi "EVET" diyeceksin... Bu geniş meslek alanında bileceğin 3-4 program yeterli olmayacaktır muhakkak. Aradan” zarttt !” diye bilmediğin bir programı daha bilmen istenecektir... Aktif olarak araç kullanabilen dediklerine aldanmayacaksın. Her an akbilli şantiye şefi olabilirsin, hazırlıklı ol!..
PART III
YanıtlaSilBu detaylar bir yana; bunca yıl çalıştığınız sektörlerde, geleceğiniz açısından çok önemlidir arkadaşlar. Örneğin sadece bir mutfak firmasında çalışmışsınızdır. Veya bir giydirme cephe firmasında yada satış yapmışsınızdır ellerinizde numunelerle. O zaman zaten sadece o meslek alanında çalışmanız gerekecektir. Belediye imar mevzuatları, ihale mihale derler, Hık! Mık! kalırsınız. Mimar olup ta, daha bir kere ruhsat projesi çizmemiş arkadaşlarım doludur...
Kısacası bu iş, gönül işi olmaktan da çıkmıştır. Son olarak yakınlarda yaşadığım bir iş görüşmesi deneyimimi sizlerle paylaşıp veda edeyim. İsmi lazım değil, piyasadaki en büyük 2-3 inşaat firmasından biri beni görüşmeye çağırdı. Görüşmede bir mimar temsilci ve insankaynakları uzmanı vardı. Genelde iş görüşmelerinde heyecanlanmam. Kendimi iyi ifade ederim. Fakat gelin görün ki beni iş görüşmesine çağıran angut insan kaynakları uzmanı, bana "Efendim sizin hem şantiye, hem proje, v.s çok fazla deneyiminiz var. Biz daha çok sadece bu konuda uzmanlaşmış genç mimarlar arıyoruz." dedi. Ben ilk önce Konsept uzmanı olarak aranılan bu işte, proje tasarımcılığı da yapacağımı düşündüm fakat zaten projeleri de bunlar tasarlamıyormuş zaten. Dünyadaki projeleri inceleyip, m2 v.s proje ihtiyacına göre, tasarımcı firmaya brifingler veriliyor. Şimdi sorarım size, bundan kaç sene öncesine kadar profesyonel ve kadrolaşmış inşaat firmaları vardı? Yaş itibariyle, böyle bir göreve gelmeden önce, eski işverenlerimin beni her türlü uygulama ve proje faaliyetlerine (3d ve animasyon da dahil) sürmelerine nasıl engel olup, "Hayır! Ben bir konuda uzman olmak istiyorum!" diyebilirdim. Ve herşeyden önemlisi, Cv denilen bok ortadayken (afedersiniz) ve mal meydandayken ne diye bana olmadığım tarifleri yapıyorsunuz? Öte yandan görüşmeye eşlik eden mimarında ağzından çıkan ilk cümle "Biz sabah 8:00 akşam 8:00-9:00 çalışıyoruz bak ona göreeeeee!" demesiydi.
Kısacası sinir sistemim iflas etti. Yaratıcılıktan haz alan bünyem, patron egolarıyla uğraşmaktan, iş yerindeki ayak oyunlarıyla mücadele etmekten ve kendi işime doğru akabilecek herhangi bir nehir bulamamaktan dolayı bu mesleği reddetmeye başladı.
Size bu kadar karamsar bir tablo çizdiğim için üzgünüm. Mimarlık hayali kuran genç adaylar; kendinizi iyi tanımanızı rica ediyorum. Okula 2-3 yıl geç girin gerekiyorsa. İnanın bu hiç önemli değil. Ömür boyu çile çekseniz bile, bu çileyi çekmekten haz alacağınız bir meslek seçin diyorum ve saygılarımı sunuyorum.....
slm ben yenı insaat teknikeriyim ve dgs ıle mımar olmak ıstıyorum ama görüyorum kı yapılan bu acıklamalar benı bıraszda aolsa soguttu :(( ama yınede olmak ıstıyorum :))
YanıtlaSilDiğer ülkelerdeki durumu bilmiyorum ama ülkemizde maaşla çalışan mimarların durumu içler acısıdır. Mimarlar odası hiçbir şey yapmasa da bunun iyileştirilmesi için çaba gösterebilir bence.
YanıtlaSil