6/28/2013
bende tek başına çalışıyorum,kendi yağımla kavruluyorum.hala anlamadığım bir şey var büyük mimarlık ofislerinde 15-20 yardımcı mimar,onların başlarında 4-5 proje yöneticisi mimar,onların başında da ofis sahibi mimar bulunmakta.bu adamlar ne iş yaparlar,bir mimarlık ofisinde 30 tane mimar ne iş yapar? tasarımlar kime ait,baş mimara mı proje şeflerine mi?yardımcı mimarlar ne iş yaparlar ben tek başına tüm tasarımlarımı,çizimlerimi ve 3d sunumarımı yapabiliyorum .yarışmalardan derece almışlığım da var ben halen çözemedim.bu büroların tasarımları kime ait. sanırım hiç çözemiyecegim.yahu bir arkadaşım söyledi 3 gün eve gitmeyen mimarlar varmış 3 gün(!) yahu arkadaşım zaten 30 tane mimar çalıştırıyorsunuz neyi yetiştiremiyorsunuz.bu büroların işlerine bakıyorsunuz en iyi çalışan senede 3-4 proje yapıyor .neyse hiç bir zaman çözemiyeceğim herhalde .herkese selam....
mimarlar anlatiyor
bu blog, mimarlık camiasındaki çalışma koşulları ile ilgili hikayelerin paylaşıldığı bir platformdur. amaç konuşuldukça sektördeki nerdeyse herkesin şikayet ettiği "sefil" koşulların biraz daha su yüzüne çıkması, normalliğini yitirmesidir; çok ışıltılı, çok şık, çok tasarım mimarlık sektörünün yerlerde sürünen standartlarının aslında normal olmadığının içinde olan çalışanları tarafından algılanılması ve duyurulmasıdır.
20130720
mimarlar üzerindeki başka bir baskı olan belediyelerden söz etmek istiyorum
4/9/2013
Merhaba,
Özel sektörde çalışan bir mimarım, ofis içi sorunlarım çok büyütülecek dertlerden değil. Mimarlar üzerindeki başka bir baskı olan belediyelerden söz etmek istiyorum.
Belediyelerde çalışan mimarların proje yapamamaktan dolayı duydukları bir sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Bunun sonucunda da olan projeyle egolarını tatmin etmekteler ve karşılarındaki mimarları küçümsemeye çalıştıklarını düşünüyorum. Bire bir şahit oldum, yaşadım. Belediyede çalışan mimarlar yeni mezun olsalar bile projeniz için bu olmamış deyip, sizi görmezden gelmeye çalışıyorlar. Profesörlük unvanı kendilerine ne yalan söyleyeyim yakışmıyor. Belki genelleme yapmamak lazım ama biri büyükşehir biri ilçe belediyesi olmak üzere 2 yerde de böyleleri karşıma çıktı. En kötüsü de yönetmelikleri kendi istedikleri gibi yorumlayan ve onlara destek olan şeflerine laf anlatamamak, haklı olsan da başka belediyelere, mimarlar odasına sorup teyit de ettirsen onlara kabul ettirememek..
Merhaba,
Özel sektörde çalışan bir mimarım, ofis içi sorunlarım çok büyütülecek dertlerden değil. Mimarlar üzerindeki başka bir baskı olan belediyelerden söz etmek istiyorum.
Belediyelerde çalışan mimarların proje yapamamaktan dolayı duydukları bir sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Bunun sonucunda da olan projeyle egolarını tatmin etmekteler ve karşılarındaki mimarları küçümsemeye çalıştıklarını düşünüyorum. Bire bir şahit oldum, yaşadım. Belediyede çalışan mimarlar yeni mezun olsalar bile projeniz için bu olmamış deyip, sizi görmezden gelmeye çalışıyorlar. Profesörlük unvanı kendilerine ne yalan söyleyeyim yakışmıyor. Belki genelleme yapmamak lazım ama biri büyükşehir biri ilçe belediyesi olmak üzere 2 yerde de böyleleri karşıma çıktı. En kötüsü de yönetmelikleri kendi istedikleri gibi yorumlayan ve onlara destek olan şeflerine laf anlatamamak, haklı olsan da başka belediyelere, mimarlar odasına sorup teyit de ettirsen onlara kabul ettirememek..
bana dedi ki senin x firmasında yaptıgın işleri burda kimse bilmez biz burda magaza tasarımı yapıyoruz...
1/3/2013
ben henüz 1.5 yıllık mimarken hayallerimi gerçekleştirmek uğruna ailemi de karşıma alarak istanbula çalışmaya geldim büyük bir riskti benim için ama denemeye değerdi üniversiteden bi arkadaşım dışında tanıdığım hiç kimse yoktu bu koca şehirde..cv hazırladım portfolyo hazırladım ve görüşmelere çağrıldım nişnataşında bir ofise mülakata çağrıldım orta yaşın üzerinde kır saçlı bir adam beni karşıladı anadoluda bir şehirde çalıştığım işleri anlattım bana ded ki senin x firmasında yaptıgın işleri burda kimse bilmez biz burda magaza tasarımı yapıyoruz bir lacoste bir beymen gibi değil dedi aklı sıra ben kendimi ezik hissedeceğim ve orayı gözümde büyüteceğim!ben kendime güvendiğimi belirttim ve bana ded ki şöyle düşün sen burada çok fazla şey öğreneceksin ve üstüne para alacaksın bir de dedi,benim kan beynime sıçradı tabi! söz bana geçti,ben stajyer değilim elbette öğreneceğim şeyler vardır beyefendi fakat bende sizden memnun kalabilecek miyim düşündünüz mü karşılıklı memnuniyet olursa başarı olur siz bir işveren olarak bunu söylemeniz hiç şık değil bırakın ben güzel seyler öğrendiğimde vay be ben hem öğreniyorum hemde üzerine para alıyorum demeliyim siz değil dedim.adam afalladı şaşırdı kem küm etti özür diledi,maaş kısmına geçmeden ben müsade istedim ve terk ettim orayı,
söyliyeceğim şu ki;
meslektaşlarım siz kendi değerinizin farkında olmazsanız kaba bi tabir ama üstünüze binen çok olur, pısırık olmayın sessiz kalmayın karşı çıkın ve ezdirmeyin kendinizi..
imza: mimdost:)
ben henüz 1.5 yıllık mimarken hayallerimi gerçekleştirmek uğruna ailemi de karşıma alarak istanbula çalışmaya geldim büyük bir riskti benim için ama denemeye değerdi üniversiteden bi arkadaşım dışında tanıdığım hiç kimse yoktu bu koca şehirde..cv hazırladım portfolyo hazırladım ve görüşmelere çağrıldım nişnataşında bir ofise mülakata çağrıldım orta yaşın üzerinde kır saçlı bir adam beni karşıladı anadoluda bir şehirde çalıştığım işleri anlattım bana ded ki senin x firmasında yaptıgın işleri burda kimse bilmez biz burda magaza tasarımı yapıyoruz bir lacoste bir beymen gibi değil dedi aklı sıra ben kendimi ezik hissedeceğim ve orayı gözümde büyüteceğim!ben kendime güvendiğimi belirttim ve bana ded ki şöyle düşün sen burada çok fazla şey öğreneceksin ve üstüne para alacaksın bir de dedi,benim kan beynime sıçradı tabi! söz bana geçti,ben stajyer değilim elbette öğreneceğim şeyler vardır beyefendi fakat bende sizden memnun kalabilecek miyim düşündünüz mü karşılıklı memnuniyet olursa başarı olur siz bir işveren olarak bunu söylemeniz hiç şık değil bırakın ben güzel seyler öğrendiğimde vay be ben hem öğreniyorum hemde üzerine para alıyorum demeliyim siz değil dedim.adam afalladı şaşırdı kem küm etti özür diledi,maaş kısmına geçmeden ben müsade istedim ve terk ettim orayı,
söyliyeceğim şu ki;
meslektaşlarım siz kendi değerinizin farkında olmazsanız kaba bi tabir ama üstünüze binen çok olur, pısırık olmayın sessiz kalmayın karşı çıkın ve ezdirmeyin kendinizi..
imza: mimdost:)
20130718
"biz sizin kadar tecrübeli birisini aramıyoruz"
12/7/2010 (çok geçmişte gönderilmiş ancak, yayınlanmadan atlanmış bir entry)
Amerika'da ekonomik kriz çıktı, o yüzden işten ayrılmak zorunda kaldım. Ama İstanbul'a döndüğümde gözüm açılmıştı. Ben profesyoneldim, ve kendimi ucuza satmaya niyetim yoktu. İlk Ağaoğlu'na gittim. benim için yurtdışında okumuş birisi için gayet makul bir fiyat söyledim (1750). Ertesi günü beni arayıp daha düşük bir maaşa satışa almak istediklerini söylediler. dediklerine göre benim istediğim şartlar satışa daha uygunmuş, mimarlık bölümünde yapmam zor olurmuş!
Amerika'da ekonomik kriz çıktı, o yüzden işten ayrılmak zorunda kaldım. Ama İstanbul'a döndüğümde gözüm açılmıştı. Ben profesyoneldim, ve kendimi ucuza satmaya niyetim yoktu. İlk Ağaoğlu'na gittim. benim için yurtdışında okumuş birisi için gayet makul bir fiyat söyledim (1750). Ertesi günü beni arayıp daha düşük bir maaşa satışa almak istediklerini söylediler. dediklerine göre benim istediğim şartlar satışa daha uygunmuş, mimarlık bölümünde yapmam zor olurmuş!
ondan sonra şuanda ismini hatırlayamadığım Çamlıca'da bir firmaya gittim. 3 boyutlu tasarım ve adobe programlarını bilen, sunum yapabilen ve autocaddi çok iyi bilen bayan (?) bir mimar arıyorlardı. Tabii bu kadar sorumluluk artınca fiyatımı da arttırdım. Hiç beni bekletme gereği bile duymadılar, "biz sizin kadar tecrübeli birisini aramıyoruz" hepimizin tahmin edeceği tercüme, "sömürebileceğim, sesini soluğunu çıkarmayacak, ucuza çalışacak, hanım hanım bir mimar bayan arıyoruz"
En sonunda babamın arkadaşının yanında işe başladım. Acıbadem'de * Mimarlık. Sonuçta babamın arkadaşı olduğu için hiç maaş konuşmadım. Nasıl olsa hakkımı verir diye düşündüm. saolsun haftalık cebime bir harçlık koyuyordu. 1,5 ay sonra baktım böyle olmayacak en sonunda konuyu açtım. ve babamın arkadşaı olduğu için normal fiyatımın çok altında bir fiyat söyledim, 1500TL+ 1500 TL üzeri sigorta. hiç birşey demedi. sonra bir tanıdığıma gelmiş beni küçümseyecek şekilde söylemiş;
Gülden ne istedi biliyor musun?
??
1500TL + sigorta!!
sanki çok fazla istemişim de...
tabii gülmüşler ona, ve onu uyarmışlar bir daha kimseye söyleme böyle birşey diye.
başka sorunlar çıktı ve ben de en sonunda ayrıldım
isimsiz
Etiketler:
bu sektör böyle,
mimarların hakları,
mutsuz mimarlar,
sömürü
olabildiğince mimarlık dışında bir şeye ilgisi olmayan, kafasını önüne eğip bahanesiz çalışabilecek koyunlar arıyorlar..
12/31/2012
Mezun olur olmaz bir süre bir ofiste çalıştım, mesai saatleri faciaydı, mesai ücreti diye bir şey tabi ki yok, 1500TL ile başlatıyorlar ama gel gör ki maaşlar gününde yatmıyor, sigorta ise tabi ki asgari ücret üzerinden. Bir süre sonra çıktım işten, bir süredir de iş arıyorum. Bir sürü ilan dönüyor piyasada, tasarım tarzımı, idealist tavrımı bir kenara attım her bulduğum ilana başvuru gönderdim, neredeyse hiçbiri geri dönmüyor. Çok iyi bir dereceyle, iyi bir üniversiteden mezun oldum, okul hayatım boyunca katılmadığım etkinlik, organizasyon kalmadı, üstelik bir sürü başka alanlarda da ciddi işlerde yer alıyorum, abartmıyorum tıka basa dolu bir öz geçmişim var. Bu ofislerde bu başvurulara kim bakıyor allah aşkına, bir tanesi bile geri dönmüyor. Yani ot, apartman mimarı mı istiyorlar, çok yönlülük bile korkutur olmuş artık sektörü galiba, aman bu çok para ister, çağırmayalım mıdır çözüm?
Benim artık bu kısa sürede anladığım bir şey var bu sektörle ilgili, hiçbir şey olmaz bu sektörden. Olabildiğince mimarlık dışında bir şeye ilgisi olmayan, kafasını önüne eğip bahanesiz çalışabilecek koyunlar arıyorlar, kaldı ki mimarlık eğitimi almış bir insandan asosyallik bekliyorlar. Yüksek lisans falan da yapmayalım, her şey tu kaka zaten patronlar için. Hiç ümidim yok açıkçası, sahip olduğum tüm öz güveni yitirmiş durumdayım zira mimarlık adına pek de yeteneği olduğu düşünülmeyen bir çok kişi bir yerlerde çalışıyorken işsiz kalmak insanda zerre öz güven bırakmıyor. Bunca sene bir yandan derslerde başarılı olup, tasarım adına yenilikçi şeyler yapmaya çalışıp, bir yandan da para kazanmayı başarıp, hem bölüm adına hem okul adına bir çok şeyde yer alıp, hepsini aynı anda başarıyla yürütüp de hiçbir şey olamamışım diye düşünüyor insan. Yurt dışına gitmek istemiyorum, kendi ülkemde kalmakta ısrarlıyım ama bu şartlar altında ne kadar ısrarcı olabilirim bilemiyorum. Onca çaba sonucu bu kadar aydır işsiz olmak çok koyuyor insana, üstelik şimdi iş bulsam yine değişen bir şey yok, çılgın mesai saatleri, özel hayat diye bir şey kalmayacak, alacağım ücret hadi 1700 e çıkarsınlar, o da İstanbul gibi bir şehirde tek başına geçinmek için yetmiyor, sigorta desen asgariden yatıracaklar, ne kadar söylensek de kabul etmek zorunda kalacağız, çünkü ailenin durumu bellidir, iş bulmak zorundasındır, iş seçme lüksün yoktur. Lanet olsun böyle sektöre, hayata küstüm şu yaşta.
Mezun olur olmaz bir süre bir ofiste çalıştım, mesai saatleri faciaydı, mesai ücreti diye bir şey tabi ki yok, 1500TL ile başlatıyorlar ama gel gör ki maaşlar gününde yatmıyor, sigorta ise tabi ki asgari ücret üzerinden. Bir süre sonra çıktım işten, bir süredir de iş arıyorum. Bir sürü ilan dönüyor piyasada, tasarım tarzımı, idealist tavrımı bir kenara attım her bulduğum ilana başvuru gönderdim, neredeyse hiçbiri geri dönmüyor. Çok iyi bir dereceyle, iyi bir üniversiteden mezun oldum, okul hayatım boyunca katılmadığım etkinlik, organizasyon kalmadı, üstelik bir sürü başka alanlarda da ciddi işlerde yer alıyorum, abartmıyorum tıka basa dolu bir öz geçmişim var. Bu ofislerde bu başvurulara kim bakıyor allah aşkına, bir tanesi bile geri dönmüyor. Yani ot, apartman mimarı mı istiyorlar, çok yönlülük bile korkutur olmuş artık sektörü galiba, aman bu çok para ister, çağırmayalım mıdır çözüm?
Benim artık bu kısa sürede anladığım bir şey var bu sektörle ilgili, hiçbir şey olmaz bu sektörden. Olabildiğince mimarlık dışında bir şeye ilgisi olmayan, kafasını önüne eğip bahanesiz çalışabilecek koyunlar arıyorlar, kaldı ki mimarlık eğitimi almış bir insandan asosyallik bekliyorlar. Yüksek lisans falan da yapmayalım, her şey tu kaka zaten patronlar için. Hiç ümidim yok açıkçası, sahip olduğum tüm öz güveni yitirmiş durumdayım zira mimarlık adına pek de yeteneği olduğu düşünülmeyen bir çok kişi bir yerlerde çalışıyorken işsiz kalmak insanda zerre öz güven bırakmıyor. Bunca sene bir yandan derslerde başarılı olup, tasarım adına yenilikçi şeyler yapmaya çalışıp, bir yandan da para kazanmayı başarıp, hem bölüm adına hem okul adına bir çok şeyde yer alıp, hepsini aynı anda başarıyla yürütüp de hiçbir şey olamamışım diye düşünüyor insan. Yurt dışına gitmek istemiyorum, kendi ülkemde kalmakta ısrarlıyım ama bu şartlar altında ne kadar ısrarcı olabilirim bilemiyorum. Onca çaba sonucu bu kadar aydır işsiz olmak çok koyuyor insana, üstelik şimdi iş bulsam yine değişen bir şey yok, çılgın mesai saatleri, özel hayat diye bir şey kalmayacak, alacağım ücret hadi 1700 e çıkarsınlar, o da İstanbul gibi bir şehirde tek başına geçinmek için yetmiyor, sigorta desen asgariden yatıracaklar, ne kadar söylensek de kabul etmek zorunda kalacağız, çünkü ailenin durumu bellidir, iş bulmak zorundasındır, iş seçme lüksün yoktur. Lanet olsun böyle sektöre, hayata küstüm şu yaşta.
2200 lira maaş, asgari ücretin biraz üstünden sigorta
12/27/2012
istanbul'da iyi bir üniversiteden mezuniyet, 3 yıllık tecrübe, istanbul' daki ilk 15 tasarımcı ofisten birindeyim, 2200 lira maaş, asgari ücretin biraz üstünden sigorta yatıyor, 9.00-18.30 çalışma süresi, haftasonu çalışılmıyor- genelde-, fazla mesailer ödenmiyor.
yapılan iş kalitesine ve ofisin ününe göre maaşım çok az. zam görüşmesi yapacağım ve tatmin olmazsam inşaat firmalarına başvurmayı düşünüyorum...
istanbul'da iyi bir üniversiteden mezuniyet, 3 yıllık tecrübe, istanbul' daki ilk 15 tasarımcı ofisten birindeyim, 2200 lira maaş, asgari ücretin biraz üstünden sigorta yatıyor, 9.00-18.30 çalışma süresi, haftasonu çalışılmıyor- genelde-, fazla mesailer ödenmiyor.
yapılan iş kalitesine ve ofisin ününe göre maaşım çok az. zam görüşmesi yapacağım ve tatmin olmazsam inşaat firmalarına başvurmayı düşünüyorum...
Çalışırken bir bakmışsın gelmişsin 30 una yaş gitmiş gençlik gitmiş
12/5/2012
Bir insanın kafası bu kadar mı karışık olur.Hep aynı soru devlette mi çalışsam daha iyi özelde mi çalışsam, büromu açsam ve devam etsem daha iyi. Diye insanın aklını hep meşgul eden iki soru. Herkesin aklına gelmiştir muhakkak.
Özelin artıları şunlar büronu açtıktan sonra kademe kademe kazandığın para artabilir. Kötü bir arabaya binerken birden audiye binebilirsin. Tanıdığın kişi sayısı artar ve çevren genişler.İlerleyen yıllarda bürona tekniker alırsın sen de yan gelip yatarsın:) .Bunlar iyi yanları.
Kötü yanları ise gecen-gündüzün ctesi-pazarın yazın-kışın olmaz devamlı ver haaa çalış. Çalışırken bir bakmışsın gelmişsin 30 una yaş gitmiş gençlik gitmiş.Para kazanmışsın ama zaman geçmiş yaşamak istediğini yaşayamamışsın ama ilk gördüğünü ilk seferde alacak para elde etmişsin aldığınıda zevkle kullanamaışsın. Birinin yanında çalışıyorsanız zaten ölmüşsünüz demektir bu yazdıklarımı ikiye katlayın demektir.Daha buna birçok şey ekleyebirsiniz stres, ekonomik krizin çıkıpta işleri etkileme ihtimali olması, her ay düzenli olarak proje işi gelmeyeceği, yaptığınız işin parasını zamanında alamayışınız gibi vs.
En iyisini sizde biliyorsunuz ... Peki ama bu çaba niye bu boşa umutlanmak niye...
Bir insanın kafası bu kadar mı karışık olur.Hep aynı soru devlette mi çalışsam daha iyi özelde mi çalışsam, büromu açsam ve devam etsem daha iyi. Diye insanın aklını hep meşgul eden iki soru. Herkesin aklına gelmiştir muhakkak.
Özelin artıları şunlar büronu açtıktan sonra kademe kademe kazandığın para artabilir. Kötü bir arabaya binerken birden audiye binebilirsin. Tanıdığın kişi sayısı artar ve çevren genişler.İlerleyen yıllarda bürona tekniker alırsın sen de yan gelip yatarsın:) .Bunlar iyi yanları.
Kötü yanları ise gecen-gündüzün ctesi-pazarın yazın-kışın olmaz devamlı ver haaa çalış. Çalışırken bir bakmışsın gelmişsin 30 una yaş gitmiş gençlik gitmiş.Para kazanmışsın ama zaman geçmiş yaşamak istediğini yaşayamamışsın ama ilk gördüğünü ilk seferde alacak para elde etmişsin aldığınıda zevkle kullanamaışsın. Birinin yanında çalışıyorsanız zaten ölmüşsünüz demektir bu yazdıklarımı ikiye katlayın demektir.Daha buna birçok şey ekleyebirsiniz stres, ekonomik krizin çıkıpta işleri etkileme ihtimali olması, her ay düzenli olarak proje işi gelmeyeceği, yaptığınız işin parasını zamanında alamayışınız gibi vs.
En iyisini sizde biliyorsunuz ... Peki ama bu çaba niye bu boşa umutlanmak niye...
ancak konu su ki artik korkmuyorum, daha cok utaniyorum
9/1/2012
İçmimarım,
Sayet sabir gosterir ve tamamini okursaniz bir de yorumlarsaniz cok mutlu olurum... Sizlerle aylar önce yazdığım bir yazıyı biraz şimdiki deneyimlerimi de katarak paylaşıyorum..
MIMARLARIN DIKKATINE! COK KISISEL MIMAR YAZISI:
evet bunu burda bu kadar acik secik yazmak ister miydim bilmiyorum. ama bir yerlerde benim gibi “bu mu? yok bu degil bu degil” diye diye gunlerini geciren, bilgisayar karsisida gozlerini bozan, isaret parmagi zaman zaman kilitlenen, elininse sol alt cikintisi nasir tutan birileri vardir diye umuyorum. ben ikibindokuz mezunuyum. cok zaman gecmedi belki pes etmek ya da pes edebilecegini dusunmek icin. ama ben hem buyuk bir hayal kirikligi hem de yorgunluk hissediyorum. ne zaman resim cizmeye basladigimi hatirlamayacak kadar kucuk yastan beri kagittan antiloplar, deniz kizlari yapip oynayarak kendimi oyalamis ve hep ama hep kocaman bi hayal dunyasinda yasamistim. buyudugumde ne olacagimi bilmezdim hic ve bunu hic dusunmezdim. tek bildigim resim cizmenin, o kendi meditasyon alemimde yasamanin benim icin yemek yemekten farksiz olduguydu. yillar gecti kucuklugumden beri annemin is yeri olarak bilip gittigimde cok eglendigim o yerin bi okul oldugunu annemin bildigim adiyla ogretim uyesi olmasinin universitede hoca olmak oldugunu ogrenmeye ya da algilamaya basladim. hala annemin ne is yaptigini bilmiyordum ama icinde kocaman heykeller her yerinde resimler olan o binada dogdugumdan beri kendimi hep mutlu hissettim. liseye basladigimda bile annemin profesor oldugunu ve bunun “cok muhim” oldugunu algilamiyordum. ne zaman ki universite sinavi, meslek vs bunlari dusunmem gerekti iste o zaman bi seyleri algilamaya basladim sanirim. annem de sanirim bana hic bir sey empoze etmek istememis olacak ki anlatmamisti her seyi.. ben yaziyordum bir de. yazmayi cok seviyordum. hikayeler yaziyordum, hikayeler ciziyordum. olmak istediklerim oluyordum o hikayelerde resimlerde. ne var ki resmetmek bana yetmemeye basladi iste tam da o yillarda. tasarlamak diye bir sey vardi. ve bu garip bi haz duygusuydu. yine hayallere dalmis cizerken sanki daha once kimse tasarim yapmamis gibi bunu ben kesfetmisim gibi kendimde kesfettigim bi haz… iste o zaman arastirilar basladi, merak devreye girdi. aslida bunun kendi icime, ozume bi yolculuk oldugu ya da genlerimin bana bir oyunu oldugu da soylenebilir. annemle onun okuluna daha sik gitmeye basladik. benim mutlu olacagim kendimi bulup beni anlayabilecek insanlarla bir arada olacagim yer orasiydi iste. bunu artik anliyordum ben. annem hic bi zaman bana kim oldugunu ya da ne is yaptigini anlatmamisti. sanirim zaten ne yapacagimi biliyordu gerek duymamisti. bi bolum secmem benimsemem gerekiyordu. is sadece hayal dunyami kagida yansitmakla bitmiyordu. orayi istiyorsam oss kadar zor bir sinava girmeliydim. daha once hic yapmadigim bir sey yapip zorla resim cizmeliydim. icinden gelmeyen hicbir seyi cizmemis biri olarak zorla utu yapan kadin, harc doken insaat iscisi, bisiklete binen cocuk gibi seyler cizmek zorunda birakilmak ve ruhumu o 35X50 kagitta utu yapan kadinin anlatmasindan medet ummak cok travmatikti benim icin. ustelik kendim gibi cizebilen insanlari ilk kez gormustum hazirlik surecimde. bu duygunun bilincine hic varmamistim daha once. cunku daha once ben hep tektim hep tek cizebilendim okulumda, orada burada… baska ve hatta cok daha iyi cizebilen insanlarla bir arada olmak bunu sindirmek, alismak ve dogal karsilamak zorlu bir surec oldu. kisa surdu neyse ki. her sey yolunda gidiyordu. ne okuyacagimi bildigimi saniyordum. annemin bolumunu artik biliyordum elbet. icmimarlikti. tum bolumleri tek tek dusundum. gozumde kendimi o isi yaparken gormeye calistim. geldigim nokta suydu, elinde bazukalari kantinde o ogrenciler onumden gecerken ben tutup da heykel filan okuyor olursam ne hissederim diye. icimin aciyacagi fikri beni o kadar korkuttu ki. tekstil olabilirdi, endustri urunleri olabilirdi. resimde gozum yoktu. zaten ciziyorum hih! duz mantigindaki maldim. diger bolumleri de meslekten saymadim zaten sayet istersem diger hepsini yapardim. ne vardi ki? ama bi icmimarlik oyle degildi iste. bu son bolum secme ile ilgili dusuncelerim sinava kayit olurken doldurdugum forma istedigim bolumleri siralama esnasinsa dusunuldu. ve kararim kesindi sadece icmimarlik yazdim. sinav guzelce gecti. bes saniye kadar gosterilen su kaynatmak icin kullanilan sulugu kullanarak yaptigim resmin ana hikayesi bir serada geciyordu ve suluk kendine cicek sulamak gibi yeni bi islev edinmisti. burjuva olmak boyle bir seydi cunku sulugun ne oldugunu bilmiyordum :). gayet cicek sulandigini saniyordum onunla. sanirim bu bana arti puan kazandirdi ve bolum ikincisi olarak sinavi kazandim. annemin karakter olarak baskinliginin ilk filizleri iste o hazirlik surecinde ortaya cikmis okulu kazanamazsam diye yasadigi stres ve sorumluluk ikinci oldugumu aglayarak bana haber verdiginde kisa bir sureligine yatismisti. ne var ki annem ilerleyen yillarda hocam olucakti. ustelik en onemli derse projeye giriyordu. iyi kotu dort yil gecti. hayal kirikliklari, beklenmedik ufuklar bir aradaydi. uykusuz geceler, tasarlama hazzi, kendini ifade edebilmek, anlasilmak, annemle yasadigim hoca ogrenci iliskisi ve bunun okuldaki yankilari, ailedeki yipranmalarimiz, idealist profesor ve onun dik kafali ciragi iliskisi, annemin annem oldugu bilinmeden cok once kendimi kanitlamam sevilmek takdir edilmek calismak arkadas ve dusmanlar edinmek ve bunun gibi pek cok eylemle gecen dort yil sonunda bu meslekle ne yapmak istedigimi bilerek ya da bildigimi sanarak mezun oldum. kendime cok guveniyordum. oyle yetistirilmistim. yetenegime yapabileceklerime guvenim tamdi. arkadaslarim ailem hocalarim herkes cok yetenekli oldugumu soyluyor takdir ediyor ve beni destekliyordu. yaz tatili gecti dinlendik eglendik. aylarca is aradim. en iyisi olmaliydi. bana en yararli yer olmaliydi. harikalar yaraticagim ve calismaktan gurur duyacagim bir yer. degerimi anlayacak bir yer… tam yedi ay bu hayalle “sectigim” yerlere cv yolladim. gorusmelere gittim hayal kirikligiyla dondum. komplekslerle, gercek ve hakli egolarla tanistim. numarasini bulup arayip bir kafede bulustugum o cok unlu tasarimci beni cok begendigini soyleyip hesabi bana odeterek mekandan ayrilmisti mesela. ya da kapisinda yattigim ofis 10 gun sonra gel diyip gittigimde tanimamisti beni... tum bu garipliklerin ardindan hic olmayacak bir ise evet diyerek basladim is hayatima... asla tatmin olmayarak kendimi ogrendigimle cok calistigimla ve deli tecrube edindigim yalaniyla kandirdim. firmadan bahsetmicem cunku o sektordeki iki uc firmadan biriler.. stand yapiyorduk diyeyim ben. gece gunduz agir bi tempoyla 1600 tl'ye calisiyordum. sigortam asgari ucretten yatiyordu. ailemi goremiyor kendimi dunyadan kendimden soyutluyordum. zor, acimasiz ve birbirinin kuyusunu kazmak isteyen insanlar, sahteliklerle dolu bir orumcek yuvasinda kendimi sisanede calisiyor olmanin tarihselligiyle, tumblr ve kahve ile avutuyordum. olmasi gereken bu mu? yok bu degil bu degiller ilk o zaman basladi. yogun calisma temposu, yorucu ve kotu niyetli is arkadaslari.. ve neticede su gibi akip gitmis koca bir ilk yil. tebrikler! artik bir yil “tecrubeli” bir icmimarsiniz! surekli ayni isi yaptigim is yerimden ayrildim. yaptigim ise gelirsek,stand tasarliyordum, alisveris merkezleri, marketler ve benzeri yerlerdi bunlar. sadece 3d max’te modelliyor, tasarliyor, uretimi takip edip montajina gidiyordum. geceli gunduzlu ve yogun tempo icinde ilk isinde bu yaptiklarim bana cok gorunuyordu. icmimarlikla alakasi yoktu. tasarimla da alakasi yoktu. isti ama neticede. ayrildiktan sonra yeni bir is bulmam zor olmadi. yine kendime cok guveniyordum. acayip tecrubeliydim ben degil mi? benim yasimda millet ofiste autocad ciziyordu ben hem montaj yapmis hem urettirmis hem de tasarlamistim vay anasini yaaaa! kazin ayagi oyle degildi iste. kendimi supersonik bi icmimar olarak tanittigim ve ertesi gunu ise basladigim is yerindem bir ay sonra kovuldum. patronum kirklarina yeni girmis yalniz bir kadindi. sosyetikti ama saygisiz ve kustahti. dergileri karistirip sunun surasini suraya bunu da burasina yapalim demeyi ve cok bagirmayi mimarlik saniyorlardi. ofis bodrum katta ama ilk basta goz boyayabilen bir tasarima sahipti. butun gun duvara bakarak duvadan uzerime dusen bitleri ayiklayarak calisiyordum. gunes bile gormeden. her gun hakaret isitip insan muamelesi bile gormuyordum. sigortam yoktu. vitrifiye listesinde unuttugum bir adet ara musluk yuzunden cesitli kufurler ile bana bagirabilen bir kadinla calisiyordum iste. yogun tempoya aliskin bunyem sayesinde gecelerce kalip cizin yaptim. gercek bir icmimari projenin nasil oldugu ile ilk kez orada karsilasmistim iste. elektrik projesi, aydinlatma projesi, lejant ne demek? vitrifiye listesi, metraj cikarma hesaplari, dosyalama… fiyat alma, teklif isteme vs… bocaliyordum. ama kendimi sandigim sekilde insanlarda da beklenti olusturmus ve o citayi tutturamamistim. neticede cok calissam da hakaretler karsisinda pes etmemis olsam da yenilmistim. kovulmustum. bir ay sonra baska bir ise basladim. ama akillanmamistim henuz ve kendimi yine oldugumdan tecrubeli algilatmistim. harika deniz manzarali bir ofiste muhtesem bir kadinin yaninda calisiyordum, **… tasarim yapmakta serbesttim. * olmasa da is baglamakta kendi ofisimmiscesine at kosturmakta ozgurdum ve benden beklenen de buydu zaten. iyi projeler, iyi musteriler ve ozgurluk! zevkli de bir patron e daha ne olsundu… ne mi olsundu, o ofis icin yetersizdim. ustelik aklim bi karis havadaydi depresyonumu atlatamamistim. erken cikiyordum gec geliyordum. uzerimdeki rehavet anlasilmaz bi durumdaydi. iki ay dayandim ve sonunda yollarini ayirdilar benimle. once iyilesmeliydim. ruhumu hayal kirikliklarindan ayirmaliydim. 6 ay bekledim dinlendim tedavi gordum. (aslinda gelmek istedigim yerler bunlar degil ama fikir edinebilin diye yaziyorum) ve is gorusmelerine basladim. bu kez kendimi dogru anlatacaktim. tecrubemi, kendimi… son yaptigim gorusmede ise isten atilma seruvenlerimi ve nedenlerini samimiyetle anlattim. ise alinicagimdan suphem vardi ama iki gun sonra telefon geldi ve ise girdim. ozveriyle istekle azimle calismaya basladim. her sey yolunda gidiyordu. patronum bana hem ogretiyordu hem takdir ediyordu. yaptigimiz isler tasarim anlaminda harika degildi ama icmimarligi ogrenmek icin artik dogru yerdeydim. patronum bir ay sonra benim gibi bir arkadasim olup olmadigini sordu. bosta olan bir arkadasimi cagirdim ve birlikte calismaya basladik. ilk gunden 2000tl maasimdan sigortalanmis maasimi kurusu kurusuna bankadaki hesabima yatmis bularak aylarimizi gecirdik. ofisimi isimi seviyordum. ne varki gercek bir santiye tecrubem yoktu ve patronum neyse ki bunu biliyordu. isler yogunlasmaya kizismaya basladi. artik sadece ilk aylardaki gibi 3d max ile calismakla kalmiyor planlari islemek santiyede bulunmak tesisatcilarla hasirnesir olmak duvarciklari kontrol etmek teklifler almak uretim cizimleri yapmak gibi gorevler de vardi. ben unutkan biriyim. her seyi unutuyorum. bilgisayarimin ekraninin etrafi yuzbin tane post itle de dolsa aramam gereken yerleri unutuyorum. aldigim teklifleri sorgulamiyorum, adamlarla konusurken aklima bilmemneyi de sormak gelmiyor. iste tum bu yogunluk ve sikisiklik arasinda tasarlamak tasarimci olmak bir hayal ve utopya olarak kaliyor sadece. ayni anda hem esi benzeri gorulmemis bir yatak dusunup hem de bilmemkac litrede bilmemneli ses izolasyonlu gomme rezervuar satisi yapan uyuz kadinla konusup istedigim model yoksa bilmemne var mi diye soramiyorum.
Ote yandan bir ogretmen olarak kendini gosteen patronumun taseronlara soyledigi yalanları bana ve is arkadasima soylemesi, ofis olarak hatalarimizi baskalarininmiscasina cevirmek icin turlu numaralar (maillerle oynama, belgeleri degistirme, oyle degil ama boyleydi diye diretme gibi) kurnazlik adi altindaki davranislari uygulamaya zorlamasi ve sanki bizi daha once bu oyunlara katmamis gibi aynilarini uzerimizde kullanmasi gibi cesitli durumlarla karsilasmaya basladik, basladim.. birlikte calistigim arkadasimla ayni anda ogle yemegine cikmamizin "ofis bos kalmasin" bahanesiyle yasak olmasi ama gun ortasinda sacma ayak isleri icin ofisin bos kalmasinin sorun olmamasi, acil ve gerekli degilken pazar gunleri calisilmasi, yarim gun denilmis olan cumartesilerin 1,5 gun filan olmasi ya da resmi tatillerde evden calistirma ya da yoktan santiye kontrolu turetme gibi gibi daha cogaltabilecegimiz durumlar soz konusu olmaya basladi...
Tum bunlar beni benim gibileri ve sizleri de eminim hayattan sogutuyor, bu meslegin sandigimiz gibi olmadigini dusundurtuyor biliyorum..
simdi tum bu destansi, bozuk ve yer yer sikici yaziyi okuduysaniz iste geldigim su noktada bana bir seyler soyleyin istiyorum. ben mi yanlis meslegi sectim bilmiyorum. tasarlamak, kendimi bu sekilde ifade etmek ben sanat yapmak istedim hep. sanatciydim ben! teklif almak geleyen teklifin pesinde kosmak, autocadi 2000 formatinda bi daha yollasanizlarla ugrasirken kapilari olmasi gerektiginden dar cizdigim haberini almak gibi kabuslarin icinde olmak degildi arzu . bu simariklik mi? ya da kendini begenmislik mi? gucsuzluk mu? tecrubesizlik mi? yoksa ne? yapmak istedigim meslegin bu oldugunu biliyorum sorum bu degil. sorun da bu degil. ama bir yerlerde ya da tam da burda bu isi yapmanin baska bir yolu olmali. ya da ben mi cok yanlis bakiyorum. bunu mimarlaranlatiyor mimarlarindan ya da buraya kadar okuma sabrini gostermis her kim olursa olsun ondan duymak istiyorum. cunku artik ne yetenegime ne sanatciligima ne de mimarligima guvenmiyorum ve korkuyorum. hakkini verememekten…
aralarina eklemeler yaptim.. ancak konu su ki artik korkmuyorum, daha cok utaniyorum. utanc duygusu korkumu bastiriyor.. patronum yaptigi meslegi sevmedigini soyluyor.. iste o an isten ayrilmayi bile dusunmustum ama sen seviyor musun? dedim kendime.. sevemiyorum artik.. sevemiyorum bu isin meslegin bu sanatin donustugu coplugu...
anlattigim hikaye okul seruvenim disinda saniyorum kimseye yabanci degil eminim..
benim konumuma bu hikayeyi okuyanlar annen hic destek olup bi yere koymadi mi seni diyenler olmus olabilir.. koymadi ve ben de bunu istemedigim gibi ihtiyacim da yoktu bana gore..
ama asil meseleye gelirsek...
bu isi sevmeyen insanlarin yapmasindan, mimarligi ya da icmimarligi is adamligi gibi goren zihniyetlerden utanc duyuyorum.. takim elbise giyip patron olmak ona buna ego kusmak degil maharet... tipki bir tas ustasi gibi.. ama gercek bir tas ustasi gibi zanaatci, sanatci olabilmek...
tum su yasadiklarima bakiyorum da.. direncimizi o kadar kiriyorlar ve bizi o kadar yoruyorlar ki.. savasicak gucumuz kalmamis.. kendimde hissettigim bu ki bu tur seruvenlere sahip insanlar da kendilerinde o gucu hissetmiyor olabilir..
sormamiz gereken sorular su olmalı;
bu isi seviyor musun?
ahsaba punchla acilmis delikten gelen kokuyla mutlu oluyor musun?
aklina bir fikir geldiginde cocuk gibi seviniyor musun?
cizerken aldigin hazzi baska yerde bulamiyor musun?
santiyeye gittiginde ufak tefek mermer, parke, seramik parcalari yurutuyor ve sakliyor musun?
verdigin cevaplar hayıur ise o zaman git, birak bu isi ve bir daha deneme bile!
ama bu ve benzeri sorulara cevabin evet ise baska turlu bir sey mumkun!
cunku yapan yapti..
neden biz de yapamayalim ki?
İçmimarım,
Sayet sabir gosterir ve tamamini okursaniz bir de yorumlarsaniz cok mutlu olurum... Sizlerle aylar önce yazdığım bir yazıyı biraz şimdiki deneyimlerimi de katarak paylaşıyorum..
MIMARLARIN DIKKATINE! COK KISISEL MIMAR YAZISI:
evet bunu burda bu kadar acik secik yazmak ister miydim bilmiyorum. ama bir yerlerde benim gibi “bu mu? yok bu degil bu degil” diye diye gunlerini geciren, bilgisayar karsisida gozlerini bozan, isaret parmagi zaman zaman kilitlenen, elininse sol alt cikintisi nasir tutan birileri vardir diye umuyorum. ben ikibindokuz mezunuyum. cok zaman gecmedi belki pes etmek ya da pes edebilecegini dusunmek icin. ama ben hem buyuk bir hayal kirikligi hem de yorgunluk hissediyorum. ne zaman resim cizmeye basladigimi hatirlamayacak kadar kucuk yastan beri kagittan antiloplar, deniz kizlari yapip oynayarak kendimi oyalamis ve hep ama hep kocaman bi hayal dunyasinda yasamistim. buyudugumde ne olacagimi bilmezdim hic ve bunu hic dusunmezdim. tek bildigim resim cizmenin, o kendi meditasyon alemimde yasamanin benim icin yemek yemekten farksiz olduguydu. yillar gecti kucuklugumden beri annemin is yeri olarak bilip gittigimde cok eglendigim o yerin bi okul oldugunu annemin bildigim adiyla ogretim uyesi olmasinin universitede hoca olmak oldugunu ogrenmeye ya da algilamaya basladim. hala annemin ne is yaptigini bilmiyordum ama icinde kocaman heykeller her yerinde resimler olan o binada dogdugumdan beri kendimi hep mutlu hissettim. liseye basladigimda bile annemin profesor oldugunu ve bunun “cok muhim” oldugunu algilamiyordum. ne zaman ki universite sinavi, meslek vs bunlari dusunmem gerekti iste o zaman bi seyleri algilamaya basladim sanirim. annem de sanirim bana hic bir sey empoze etmek istememis olacak ki anlatmamisti her seyi.. ben yaziyordum bir de. yazmayi cok seviyordum. hikayeler yaziyordum, hikayeler ciziyordum. olmak istediklerim oluyordum o hikayelerde resimlerde. ne var ki resmetmek bana yetmemeye basladi iste tam da o yillarda. tasarlamak diye bir sey vardi. ve bu garip bi haz duygusuydu. yine hayallere dalmis cizerken sanki daha once kimse tasarim yapmamis gibi bunu ben kesfetmisim gibi kendimde kesfettigim bi haz… iste o zaman arastirilar basladi, merak devreye girdi. aslida bunun kendi icime, ozume bi yolculuk oldugu ya da genlerimin bana bir oyunu oldugu da soylenebilir. annemle onun okuluna daha sik gitmeye basladik. benim mutlu olacagim kendimi bulup beni anlayabilecek insanlarla bir arada olacagim yer orasiydi iste. bunu artik anliyordum ben. annem hic bi zaman bana kim oldugunu ya da ne is yaptigini anlatmamisti. sanirim zaten ne yapacagimi biliyordu gerek duymamisti. bi bolum secmem benimsemem gerekiyordu. is sadece hayal dunyami kagida yansitmakla bitmiyordu. orayi istiyorsam oss kadar zor bir sinava girmeliydim. daha once hic yapmadigim bir sey yapip zorla resim cizmeliydim. icinden gelmeyen hicbir seyi cizmemis biri olarak zorla utu yapan kadin, harc doken insaat iscisi, bisiklete binen cocuk gibi seyler cizmek zorunda birakilmak ve ruhumu o 35X50 kagitta utu yapan kadinin anlatmasindan medet ummak cok travmatikti benim icin. ustelik kendim gibi cizebilen insanlari ilk kez gormustum hazirlik surecimde. bu duygunun bilincine hic varmamistim daha once. cunku daha once ben hep tektim hep tek cizebilendim okulumda, orada burada… baska ve hatta cok daha iyi cizebilen insanlarla bir arada olmak bunu sindirmek, alismak ve dogal karsilamak zorlu bir surec oldu. kisa surdu neyse ki. her sey yolunda gidiyordu. ne okuyacagimi bildigimi saniyordum. annemin bolumunu artik biliyordum elbet. icmimarlikti. tum bolumleri tek tek dusundum. gozumde kendimi o isi yaparken gormeye calistim. geldigim nokta suydu, elinde bazukalari kantinde o ogrenciler onumden gecerken ben tutup da heykel filan okuyor olursam ne hissederim diye. icimin aciyacagi fikri beni o kadar korkuttu ki. tekstil olabilirdi, endustri urunleri olabilirdi. resimde gozum yoktu. zaten ciziyorum hih! duz mantigindaki maldim. diger bolumleri de meslekten saymadim zaten sayet istersem diger hepsini yapardim. ne vardi ki? ama bi icmimarlik oyle degildi iste. bu son bolum secme ile ilgili dusuncelerim sinava kayit olurken doldurdugum forma istedigim bolumleri siralama esnasinsa dusunuldu. ve kararim kesindi sadece icmimarlik yazdim. sinav guzelce gecti. bes saniye kadar gosterilen su kaynatmak icin kullanilan sulugu kullanarak yaptigim resmin ana hikayesi bir serada geciyordu ve suluk kendine cicek sulamak gibi yeni bi islev edinmisti. burjuva olmak boyle bir seydi cunku sulugun ne oldugunu bilmiyordum :). gayet cicek sulandigini saniyordum onunla. sanirim bu bana arti puan kazandirdi ve bolum ikincisi olarak sinavi kazandim. annemin karakter olarak baskinliginin ilk filizleri iste o hazirlik surecinde ortaya cikmis okulu kazanamazsam diye yasadigi stres ve sorumluluk ikinci oldugumu aglayarak bana haber verdiginde kisa bir sureligine yatismisti. ne var ki annem ilerleyen yillarda hocam olucakti. ustelik en onemli derse projeye giriyordu. iyi kotu dort yil gecti. hayal kirikliklari, beklenmedik ufuklar bir aradaydi. uykusuz geceler, tasarlama hazzi, kendini ifade edebilmek, anlasilmak, annemle yasadigim hoca ogrenci iliskisi ve bunun okuldaki yankilari, ailedeki yipranmalarimiz, idealist profesor ve onun dik kafali ciragi iliskisi, annemin annem oldugu bilinmeden cok once kendimi kanitlamam sevilmek takdir edilmek calismak arkadas ve dusmanlar edinmek ve bunun gibi pek cok eylemle gecen dort yil sonunda bu meslekle ne yapmak istedigimi bilerek ya da bildigimi sanarak mezun oldum. kendime cok guveniyordum. oyle yetistirilmistim. yetenegime yapabileceklerime guvenim tamdi. arkadaslarim ailem hocalarim herkes cok yetenekli oldugumu soyluyor takdir ediyor ve beni destekliyordu. yaz tatili gecti dinlendik eglendik. aylarca is aradim. en iyisi olmaliydi. bana en yararli yer olmaliydi. harikalar yaraticagim ve calismaktan gurur duyacagim bir yer. degerimi anlayacak bir yer… tam yedi ay bu hayalle “sectigim” yerlere cv yolladim. gorusmelere gittim hayal kirikligiyla dondum. komplekslerle, gercek ve hakli egolarla tanistim. numarasini bulup arayip bir kafede bulustugum o cok unlu tasarimci beni cok begendigini soyleyip hesabi bana odeterek mekandan ayrilmisti mesela. ya da kapisinda yattigim ofis 10 gun sonra gel diyip gittigimde tanimamisti beni... tum bu garipliklerin ardindan hic olmayacak bir ise evet diyerek basladim is hayatima... asla tatmin olmayarak kendimi ogrendigimle cok calistigimla ve deli tecrube edindigim yalaniyla kandirdim. firmadan bahsetmicem cunku o sektordeki iki uc firmadan biriler.. stand yapiyorduk diyeyim ben. gece gunduz agir bi tempoyla 1600 tl'ye calisiyordum. sigortam asgari ucretten yatiyordu. ailemi goremiyor kendimi dunyadan kendimden soyutluyordum. zor, acimasiz ve birbirinin kuyusunu kazmak isteyen insanlar, sahteliklerle dolu bir orumcek yuvasinda kendimi sisanede calisiyor olmanin tarihselligiyle, tumblr ve kahve ile avutuyordum. olmasi gereken bu mu? yok bu degil bu degiller ilk o zaman basladi. yogun calisma temposu, yorucu ve kotu niyetli is arkadaslari.. ve neticede su gibi akip gitmis koca bir ilk yil. tebrikler! artik bir yil “tecrubeli” bir icmimarsiniz! surekli ayni isi yaptigim is yerimden ayrildim. yaptigim ise gelirsek,stand tasarliyordum, alisveris merkezleri, marketler ve benzeri yerlerdi bunlar. sadece 3d max’te modelliyor, tasarliyor, uretimi takip edip montajina gidiyordum. geceli gunduzlu ve yogun tempo icinde ilk isinde bu yaptiklarim bana cok gorunuyordu. icmimarlikla alakasi yoktu. tasarimla da alakasi yoktu. isti ama neticede. ayrildiktan sonra yeni bir is bulmam zor olmadi. yine kendime cok guveniyordum. acayip tecrubeliydim ben degil mi? benim yasimda millet ofiste autocad ciziyordu ben hem montaj yapmis hem urettirmis hem de tasarlamistim vay anasini yaaaa! kazin ayagi oyle degildi iste. kendimi supersonik bi icmimar olarak tanittigim ve ertesi gunu ise basladigim is yerindem bir ay sonra kovuldum. patronum kirklarina yeni girmis yalniz bir kadindi. sosyetikti ama saygisiz ve kustahti. dergileri karistirip sunun surasini suraya bunu da burasina yapalim demeyi ve cok bagirmayi mimarlik saniyorlardi. ofis bodrum katta ama ilk basta goz boyayabilen bir tasarima sahipti. butun gun duvara bakarak duvadan uzerime dusen bitleri ayiklayarak calisiyordum. gunes bile gormeden. her gun hakaret isitip insan muamelesi bile gormuyordum. sigortam yoktu. vitrifiye listesinde unuttugum bir adet ara musluk yuzunden cesitli kufurler ile bana bagirabilen bir kadinla calisiyordum iste. yogun tempoya aliskin bunyem sayesinde gecelerce kalip cizin yaptim. gercek bir icmimari projenin nasil oldugu ile ilk kez orada karsilasmistim iste. elektrik projesi, aydinlatma projesi, lejant ne demek? vitrifiye listesi, metraj cikarma hesaplari, dosyalama… fiyat alma, teklif isteme vs… bocaliyordum. ama kendimi sandigim sekilde insanlarda da beklenti olusturmus ve o citayi tutturamamistim. neticede cok calissam da hakaretler karsisinda pes etmemis olsam da yenilmistim. kovulmustum. bir ay sonra baska bir ise basladim. ama akillanmamistim henuz ve kendimi yine oldugumdan tecrubeli algilatmistim. harika deniz manzarali bir ofiste muhtesem bir kadinin yaninda calisiyordum, **… tasarim yapmakta serbesttim. * olmasa da is baglamakta kendi ofisimmiscesine at kosturmakta ozgurdum ve benden beklenen de buydu zaten. iyi projeler, iyi musteriler ve ozgurluk! zevkli de bir patron e daha ne olsundu… ne mi olsundu, o ofis icin yetersizdim. ustelik aklim bi karis havadaydi depresyonumu atlatamamistim. erken cikiyordum gec geliyordum. uzerimdeki rehavet anlasilmaz bi durumdaydi. iki ay dayandim ve sonunda yollarini ayirdilar benimle. once iyilesmeliydim. ruhumu hayal kirikliklarindan ayirmaliydim. 6 ay bekledim dinlendim tedavi gordum. (aslinda gelmek istedigim yerler bunlar degil ama fikir edinebilin diye yaziyorum) ve is gorusmelerine basladim. bu kez kendimi dogru anlatacaktim. tecrubemi, kendimi… son yaptigim gorusmede ise isten atilma seruvenlerimi ve nedenlerini samimiyetle anlattim. ise alinicagimdan suphem vardi ama iki gun sonra telefon geldi ve ise girdim. ozveriyle istekle azimle calismaya basladim. her sey yolunda gidiyordu. patronum bana hem ogretiyordu hem takdir ediyordu. yaptigimiz isler tasarim anlaminda harika degildi ama icmimarligi ogrenmek icin artik dogru yerdeydim. patronum bir ay sonra benim gibi bir arkadasim olup olmadigini sordu. bosta olan bir arkadasimi cagirdim ve birlikte calismaya basladik. ilk gunden 2000tl maasimdan sigortalanmis maasimi kurusu kurusuna bankadaki hesabima yatmis bularak aylarimizi gecirdik. ofisimi isimi seviyordum. ne varki gercek bir santiye tecrubem yoktu ve patronum neyse ki bunu biliyordu. isler yogunlasmaya kizismaya basladi. artik sadece ilk aylardaki gibi 3d max ile calismakla kalmiyor planlari islemek santiyede bulunmak tesisatcilarla hasirnesir olmak duvarciklari kontrol etmek teklifler almak uretim cizimleri yapmak gibi gorevler de vardi. ben unutkan biriyim. her seyi unutuyorum. bilgisayarimin ekraninin etrafi yuzbin tane post itle de dolsa aramam gereken yerleri unutuyorum. aldigim teklifleri sorgulamiyorum, adamlarla konusurken aklima bilmemneyi de sormak gelmiyor. iste tum bu yogunluk ve sikisiklik arasinda tasarlamak tasarimci olmak bir hayal ve utopya olarak kaliyor sadece. ayni anda hem esi benzeri gorulmemis bir yatak dusunup hem de bilmemkac litrede bilmemneli ses izolasyonlu gomme rezervuar satisi yapan uyuz kadinla konusup istedigim model yoksa bilmemne var mi diye soramiyorum.
Ote yandan bir ogretmen olarak kendini gosteen patronumun taseronlara soyledigi yalanları bana ve is arkadasima soylemesi, ofis olarak hatalarimizi baskalarininmiscasina cevirmek icin turlu numaralar (maillerle oynama, belgeleri degistirme, oyle degil ama boyleydi diye diretme gibi) kurnazlik adi altindaki davranislari uygulamaya zorlamasi ve sanki bizi daha once bu oyunlara katmamis gibi aynilarini uzerimizde kullanmasi gibi cesitli durumlarla karsilasmaya basladik, basladim.. birlikte calistigim arkadasimla ayni anda ogle yemegine cikmamizin "ofis bos kalmasin" bahanesiyle yasak olmasi ama gun ortasinda sacma ayak isleri icin ofisin bos kalmasinin sorun olmamasi, acil ve gerekli degilken pazar gunleri calisilmasi, yarim gun denilmis olan cumartesilerin 1,5 gun filan olmasi ya da resmi tatillerde evden calistirma ya da yoktan santiye kontrolu turetme gibi gibi daha cogaltabilecegimiz durumlar soz konusu olmaya basladi...
Tum bunlar beni benim gibileri ve sizleri de eminim hayattan sogutuyor, bu meslegin sandigimiz gibi olmadigini dusundurtuyor biliyorum..
simdi tum bu destansi, bozuk ve yer yer sikici yaziyi okuduysaniz iste geldigim su noktada bana bir seyler soyleyin istiyorum. ben mi yanlis meslegi sectim bilmiyorum. tasarlamak, kendimi bu sekilde ifade etmek ben sanat yapmak istedim hep. sanatciydim ben! teklif almak geleyen teklifin pesinde kosmak, autocadi 2000 formatinda bi daha yollasanizlarla ugrasirken kapilari olmasi gerektiginden dar cizdigim haberini almak gibi kabuslarin icinde olmak degildi arzu . bu simariklik mi? ya da kendini begenmislik mi? gucsuzluk mu? tecrubesizlik mi? yoksa ne? yapmak istedigim meslegin bu oldugunu biliyorum sorum bu degil. sorun da bu degil. ama bir yerlerde ya da tam da burda bu isi yapmanin baska bir yolu olmali. ya da ben mi cok yanlis bakiyorum. bunu mimarlaranlatiyor mimarlarindan ya da buraya kadar okuma sabrini gostermis her kim olursa olsun ondan duymak istiyorum. cunku artik ne yetenegime ne sanatciligima ne de mimarligima guvenmiyorum ve korkuyorum. hakkini verememekten…
aralarina eklemeler yaptim.. ancak konu su ki artik korkmuyorum, daha cok utaniyorum. utanc duygusu korkumu bastiriyor.. patronum yaptigi meslegi sevmedigini soyluyor.. iste o an isten ayrilmayi bile dusunmustum ama sen seviyor musun? dedim kendime.. sevemiyorum artik.. sevemiyorum bu isin meslegin bu sanatin donustugu coplugu...
anlattigim hikaye okul seruvenim disinda saniyorum kimseye yabanci degil eminim..
benim konumuma bu hikayeyi okuyanlar annen hic destek olup bi yere koymadi mi seni diyenler olmus olabilir.. koymadi ve ben de bunu istemedigim gibi ihtiyacim da yoktu bana gore..
ama asil meseleye gelirsek...
bu isi sevmeyen insanlarin yapmasindan, mimarligi ya da icmimarligi is adamligi gibi goren zihniyetlerden utanc duyuyorum.. takim elbise giyip patron olmak ona buna ego kusmak degil maharet... tipki bir tas ustasi gibi.. ama gercek bir tas ustasi gibi zanaatci, sanatci olabilmek...
tum su yasadiklarima bakiyorum da.. direncimizi o kadar kiriyorlar ve bizi o kadar yoruyorlar ki.. savasicak gucumuz kalmamis.. kendimde hissettigim bu ki bu tur seruvenlere sahip insanlar da kendilerinde o gucu hissetmiyor olabilir..
sormamiz gereken sorular su olmalı;
bu isi seviyor musun?
ahsaba punchla acilmis delikten gelen kokuyla mutlu oluyor musun?
aklina bir fikir geldiginde cocuk gibi seviniyor musun?
cizerken aldigin hazzi baska yerde bulamiyor musun?
santiyeye gittiginde ufak tefek mermer, parke, seramik parcalari yurutuyor ve sakliyor musun?
verdigin cevaplar hayıur ise o zaman git, birak bu isi ve bir daha deneme bile!
ama bu ve benzeri sorulara cevabin evet ise baska turlu bir sey mumkun!
cunku yapan yapti..
neden biz de yapamayalim ki?
20130717
Öte yandan bir akademi mezunu olarak, sanatçılığım, mimarlığım bir yana bu işin böyle mezbaha kafasındaki insanların eline düşmesinden utanç duyuyorum.
8/31/2012
Yaklaşık 2 yıl kadar önce beyoğlu merkez ofisli ve ünlü bir tv yapımcısının eşi ile ortaklığı bulunan mimarlık ofisinde sigortasız olarak işe başladım. Ofis eski bir binanın en alt katında hiç güneş almadığı halde son derece eğlenceli bir şekilde tasarlanmıştı ve çok yoğun bir tempodan çıkıp gelmiş biri olarak çalışılabilir bir yer olduğunu düşünmüştüm. İyi bağlantılar vs. de cabası.. Fakat gelin görün ki çalışmaya başladığım daha ilk günden itibaren kadın patronumun yapılan hataların boyutu önemli olmaksızın ve hatta ortada hata diye nitelendirilebilecek şeylerden ziyade kişisel tercihler sebebi ile ağır hakaretlere maruz kaldım. Ne gerizekalılığım kaldı ne de başka bir şeyim.. Kim olduğum, neler yapabildiğim onlar için önemsizdi ve öyle de kalacaktı. Ofisin tasarımı tamamen bir göz boyamadan ibaretti.. Yaklaşık 20m2 olan çalışma alanında benimle beraber işe alınmış 3 kişi ve eski çalışanlarla beraber tam 6 kişi çalışmakta idi. Kolay kolay pes etmeyen bir yapım olduğundan kaldırabileceğimi düşünerek ağır çalışma şartlarına ve hakaretlere katlanmaya çalıştım. sabah 5dk geç kaldığımda azar işitirken çıkış saatim belli olmuyordu. Kitapları karıştırıp şunu şuraya bunu da buraya uygulayalım tamam bitti işte proje zihniyeti ile işler "yürüyor"du... Çalışanın bırakın mimar olarak görülmeyi insan olarak görülmediği bu ofiste daha fazla kalamayacağımı düşünüyordum ki işten çıkarıldım. Yerime iki kişiyi aynı gün aldılar. Beni işten çıkarmadan.. Bu 1 aylık bir süreç için herkesin başına gelebilir bir durum yine de.. Uzun soluklu olarak orada çalışanların da sigortasız olduğu maaşlarına zam yapılmadığı ve özellikle adı duyulmamış özel okullardan öğrenciler toplayarak başka yerde seni çalıştırmazlar bak diye sürekli bir moral bozma kendine bağlama ortamı olduğunu söyleyebilirim.. Öte yandan bir akademi mezunu olarak, sanatçılığım, mimarlığım bir yana bu işin böyle mezbaha kafasındaki insanların eline düşmesinden utanç duyuyorum.
Yaklaşık 2 yıl kadar önce beyoğlu merkez ofisli ve ünlü bir tv yapımcısının eşi ile ortaklığı bulunan mimarlık ofisinde sigortasız olarak işe başladım. Ofis eski bir binanın en alt katında hiç güneş almadığı halde son derece eğlenceli bir şekilde tasarlanmıştı ve çok yoğun bir tempodan çıkıp gelmiş biri olarak çalışılabilir bir yer olduğunu düşünmüştüm. İyi bağlantılar vs. de cabası.. Fakat gelin görün ki çalışmaya başladığım daha ilk günden itibaren kadın patronumun yapılan hataların boyutu önemli olmaksızın ve hatta ortada hata diye nitelendirilebilecek şeylerden ziyade kişisel tercihler sebebi ile ağır hakaretlere maruz kaldım. Ne gerizekalılığım kaldı ne de başka bir şeyim.. Kim olduğum, neler yapabildiğim onlar için önemsizdi ve öyle de kalacaktı. Ofisin tasarımı tamamen bir göz boyamadan ibaretti.. Yaklaşık 20m2 olan çalışma alanında benimle beraber işe alınmış 3 kişi ve eski çalışanlarla beraber tam 6 kişi çalışmakta idi. Kolay kolay pes etmeyen bir yapım olduğundan kaldırabileceğimi düşünerek ağır çalışma şartlarına ve hakaretlere katlanmaya çalıştım. sabah 5dk geç kaldığımda azar işitirken çıkış saatim belli olmuyordu. Kitapları karıştırıp şunu şuraya bunu da buraya uygulayalım tamam bitti işte proje zihniyeti ile işler "yürüyor"du... Çalışanın bırakın mimar olarak görülmeyi insan olarak görülmediği bu ofiste daha fazla kalamayacağımı düşünüyordum ki işten çıkarıldım. Yerime iki kişiyi aynı gün aldılar. Beni işten çıkarmadan.. Bu 1 aylık bir süreç için herkesin başına gelebilir bir durum yine de.. Uzun soluklu olarak orada çalışanların da sigortasız olduğu maaşlarına zam yapılmadığı ve özellikle adı duyulmamış özel okullardan öğrenciler toplayarak başka yerde seni çalıştırmazlar bak diye sürekli bir moral bozma kendine bağlama ortamı olduğunu söyleyebilirim.. Öte yandan bir akademi mezunu olarak, sanatçılığım, mimarlığım bir yana bu işin böyle mezbaha kafasındaki insanların eline düşmesinden utanç duyuyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)