20130718

ancak konu su ki artik korkmuyorum, daha cok utaniyorum

9/1/2012

İçmimarım,

Sayet sabir gosterir ve tamamini okursaniz bir de yorumlarsaniz cok mutlu olurum... Sizlerle aylar önce yazdığım bir yazıyı biraz şimdiki deneyimlerimi de katarak paylaşıyorum..

MIMARLARIN DIKKATINE! COK KISISEL MIMAR YAZISI:

evet bunu burda bu kadar acik secik yazmak ister miydim bilmiyorum. ama bir yerlerde benim gibi “bu mu? yok bu degil bu degil” diye diye gunlerini geciren, bilgisayar karsisida gozlerini bozan, isaret parmagi zaman zaman kilitlenen, elininse sol alt cikintisi nasir tutan birileri vardir diye umuyorum. ben ikibindokuz mezunuyum. cok zaman gecmedi belki pes etmek ya da pes edebilecegini dusunmek icin. ama ben hem buyuk bir hayal kirikligi hem de yorgunluk hissediyorum. ne zaman resim cizmeye basladigimi hatirlamayacak kadar kucuk yastan beri kagittan antiloplar, deniz kizlari yapip oynayarak kendimi oyalamis ve hep ama hep kocaman bi hayal dunyasinda yasamistim. buyudugumde ne olacagimi bilmezdim hic ve bunu hic dusunmezdim. tek bildigim resim cizmenin, o kendi meditasyon alemimde yasamanin benim icin yemek yemekten farksiz olduguydu. yillar gecti kucuklugumden beri annemin is yeri olarak bilip gittigimde cok eglendigim o yerin bi okul oldugunu annemin bildigim adiyla ogretim uyesi olmasinin universitede hoca olmak oldugunu ogrenmeye ya da algilamaya basladim. hala annemin ne is yaptigini bilmiyordum ama icinde kocaman heykeller her yerinde resimler olan o binada dogdugumdan beri kendimi hep mutlu hissettim. liseye basladigimda bile annemin profesor oldugunu ve bunun “cok muhim” oldugunu algilamiyordum. ne zaman ki universite sinavi, meslek vs bunlari dusunmem gerekti iste o zaman bi seyleri algilamaya basladim sanirim. annem de sanirim bana hic bir sey empoze etmek istememis olacak ki anlatmamisti her seyi.. ben yaziyordum bir de. yazmayi cok seviyordum. hikayeler yaziyordum, hikayeler ciziyordum. olmak istediklerim oluyordum o hikayelerde resimlerde. ne var ki resmetmek bana yetmemeye basladi iste tam da o yillarda. tasarlamak diye bir sey vardi. ve bu garip bi haz duygusuydu. yine hayallere dalmis cizerken sanki daha once kimse tasarim yapmamis gibi bunu ben kesfetmisim gibi kendimde kesfettigim bi haz… iste o zaman arastirilar basladi, merak devreye girdi. aslida bunun kendi icime, ozume bi yolculuk oldugu ya da genlerimin bana bir oyunu oldugu da soylenebilir. annemle onun okuluna daha sik gitmeye basladik. benim mutlu olacagim kendimi bulup beni anlayabilecek insanlarla bir arada olacagim yer orasiydi iste. bunu artik anliyordum ben. annem hic bi zaman bana kim oldugunu ya da ne is yaptigini anlatmamisti. sanirim zaten ne yapacagimi biliyordu gerek duymamisti. bi bolum secmem benimsemem gerekiyordu. is sadece hayal dunyami kagida yansitmakla bitmiyordu. orayi istiyorsam oss kadar zor bir sinava girmeliydim. daha once hic yapmadigim bir sey yapip zorla resim cizmeliydim. icinden gelmeyen hicbir seyi cizmemis biri olarak zorla utu yapan kadin, harc doken insaat iscisi, bisiklete binen cocuk gibi seyler cizmek zorunda birakilmak ve ruhumu o 35X50 kagitta utu yapan kadinin anlatmasindan medet ummak cok travmatikti benim icin. ustelik kendim gibi cizebilen insanlari ilk kez gormustum hazirlik surecimde. bu duygunun bilincine hic varmamistim daha once. cunku daha once ben hep tektim hep tek cizebilendim okulumda, orada burada… baska ve hatta cok daha iyi cizebilen insanlarla bir arada olmak bunu sindirmek, alismak ve dogal karsilamak zorlu bir surec oldu. kisa surdu neyse ki. her sey yolunda gidiyordu. ne okuyacagimi bildigimi saniyordum. annemin bolumunu artik biliyordum elbet. icmimarlikti. tum bolumleri tek tek dusundum. gozumde kendimi o isi yaparken gormeye calistim. geldigim nokta suydu, elinde bazukalari kantinde o ogrenciler onumden gecerken ben tutup da heykel filan okuyor olursam ne hissederim diye. icimin aciyacagi fikri beni o kadar korkuttu ki. tekstil olabilirdi, endustri urunleri olabilirdi. resimde gozum yoktu. zaten ciziyorum hih! duz mantigindaki maldim. diger bolumleri de meslekten saymadim zaten sayet istersem diger hepsini yapardim. ne vardi ki? ama bi icmimarlik oyle degildi iste. bu son bolum secme ile ilgili dusuncelerim sinava kayit olurken doldurdugum forma istedigim bolumleri siralama esnasinsa dusunuldu. ve kararim kesindi sadece icmimarlik yazdim. sinav guzelce gecti. bes saniye kadar gosterilen su kaynatmak icin kullanilan sulugu kullanarak yaptigim resmin ana hikayesi bir serada geciyordu ve suluk kendine cicek sulamak gibi yeni bi islev edinmisti. burjuva olmak boyle bir seydi cunku sulugun ne oldugunu bilmiyordum :). gayet cicek sulandigini saniyordum onunla. sanirim bu bana arti puan kazandirdi ve bolum ikincisi olarak sinavi kazandim. annemin karakter olarak baskinliginin ilk filizleri iste o hazirlik surecinde ortaya cikmis okulu kazanamazsam diye yasadigi stres ve sorumluluk ikinci oldugumu aglayarak bana haber verdiginde kisa bir sureligine yatismisti. ne var ki annem ilerleyen yillarda hocam olucakti. ustelik en onemli derse projeye giriyordu. iyi kotu dort yil gecti. hayal kirikliklari, beklenmedik ufuklar bir aradaydi. uykusuz geceler, tasarlama hazzi, kendini ifade edebilmek, anlasilmak, annemle yasadigim hoca ogrenci iliskisi ve bunun okuldaki yankilari, ailedeki yipranmalarimiz, idealist profesor ve onun dik kafali ciragi iliskisi, annemin annem oldugu bilinmeden cok once kendimi kanitlamam sevilmek takdir edilmek calismak arkadas ve dusmanlar edinmek ve bunun gibi pek cok eylemle gecen dort yil sonunda bu meslekle ne yapmak istedigimi bilerek ya da bildigimi sanarak mezun oldum. kendime cok guveniyordum. oyle yetistirilmistim. yetenegime yapabileceklerime guvenim tamdi. arkadaslarim ailem hocalarim herkes cok yetenekli oldugumu soyluyor takdir ediyor ve beni destekliyordu. yaz tatili gecti dinlendik eglendik. aylarca is aradim. en iyisi olmaliydi. bana en yararli yer olmaliydi. harikalar yaraticagim ve calismaktan gurur duyacagim bir yer. degerimi anlayacak bir yer… tam yedi ay bu hayalle “sectigim” yerlere cv yolladim. gorusmelere gittim hayal kirikligiyla dondum. komplekslerle, gercek ve hakli egolarla tanistim. numarasini bulup arayip bir kafede bulustugum o cok unlu tasarimci beni cok begendigini soyleyip hesabi bana odeterek mekandan ayrilmisti mesela. ya da kapisinda yattigim ofis 10 gun sonra gel diyip gittigimde tanimamisti beni... tum bu garipliklerin ardindan hic olmayacak bir ise evet diyerek basladim is hayatima... asla tatmin olmayarak kendimi ogrendigimle cok calistigimla ve deli tecrube edindigim yalaniyla kandirdim. firmadan bahsetmicem cunku o sektordeki iki uc firmadan biriler.. stand yapiyorduk diyeyim ben. gece gunduz agir bi tempoyla 1600 tl'ye calisiyordum. sigortam asgari ucretten yatiyordu. ailemi goremiyor kendimi dunyadan kendimden soyutluyordum. zor, acimasiz ve birbirinin kuyusunu kazmak isteyen insanlar, sahteliklerle dolu bir orumcek yuvasinda kendimi sisanede calisiyor olmanin tarihselligiyle, tumblr ve kahve ile avutuyordum. olmasi gereken bu mu? yok bu degil bu degiller ilk o zaman basladi. yogun calisma temposu, yorucu ve kotu niyetli is arkadaslari.. ve neticede su gibi akip gitmis koca bir ilk yil. tebrikler! artik bir yil “tecrubeli” bir icmimarsiniz! surekli ayni isi yaptigim is yerimden ayrildim. yaptigim ise gelirsek,stand tasarliyordum, alisveris merkezleri, marketler ve benzeri yerlerdi bunlar. sadece 3d max’te modelliyor, tasarliyor, uretimi takip edip montajina gidiyordum. geceli gunduzlu ve yogun tempo icinde ilk isinde bu yaptiklarim bana cok gorunuyordu. icmimarlikla alakasi yoktu. tasarimla da alakasi yoktu. isti ama neticede. ayrildiktan sonra yeni bir is bulmam zor olmadi. yine kendime cok guveniyordum. acayip tecrubeliydim ben degil mi? benim yasimda millet ofiste autocad ciziyordu ben hem montaj yapmis hem urettirmis hem de tasarlamistim vay anasini yaaaa! kazin ayagi oyle degildi iste. kendimi supersonik bi icmimar olarak tanittigim ve ertesi gunu ise basladigim is yerindem bir ay sonra kovuldum. patronum kirklarina yeni girmis yalniz bir kadindi. sosyetikti ama saygisiz ve kustahti. dergileri karistirip sunun surasini suraya bunu da burasina yapalim demeyi ve cok bagirmayi mimarlik saniyorlardi. ofis bodrum katta ama ilk basta goz boyayabilen bir tasarima sahipti. butun gun duvara bakarak duvadan uzerime dusen bitleri ayiklayarak calisiyordum. gunes bile gormeden. her gun hakaret isitip insan muamelesi bile gormuyordum. sigortam yoktu. vitrifiye listesinde unuttugum bir adet ara musluk yuzunden cesitli kufurler ile bana bagirabilen bir kadinla calisiyordum iste. yogun tempoya aliskin bunyem sayesinde gecelerce kalip cizin yaptim. gercek bir icmimari projenin nasil oldugu ile ilk kez orada karsilasmistim iste. elektrik projesi, aydinlatma projesi, lejant ne demek? vitrifiye listesi, metraj cikarma hesaplari, dosyalama… fiyat alma, teklif isteme vs… bocaliyordum. ama kendimi sandigim sekilde insanlarda da beklenti olusturmus ve o citayi tutturamamistim. neticede cok calissam da hakaretler karsisinda pes etmemis olsam da yenilmistim. kovulmustum. bir ay sonra baska bir ise basladim. ama akillanmamistim henuz ve kendimi yine oldugumdan tecrubeli algilatmistim. harika deniz manzarali bir ofiste muhtesem bir kadinin yaninda calisiyordum, **
… tasarim yapmakta serbesttim. * olmasa da is baglamakta kendi ofisimmiscesine at kosturmakta ozgurdum ve benden beklenen de buydu zaten. iyi projeler, iyi musteriler ve ozgurluk! zevkli de bir patron e daha ne olsundu… ne mi olsundu, o ofis icin yetersizdim. ustelik aklim bi karis havadaydi depresyonumu atlatamamistim. erken cikiyordum gec geliyordum. uzerimdeki rehavet anlasilmaz bi durumdaydi. iki ay dayandim ve sonunda yollarini ayirdilar benimle. once iyilesmeliydim. ruhumu hayal kirikliklarindan ayirmaliydim. 6 ay bekledim dinlendim tedavi gordum. (aslinda gelmek istedigim yerler bunlar degil ama fikir edinebilin diye yaziyorum) ve is gorusmelerine basladim. bu kez kendimi dogru anlatacaktim. tecrubemi, kendimi… son yaptigim gorusmede ise isten atilma seruvenlerimi ve nedenlerini samimiyetle anlattim. ise alinicagimdan suphem vardi ama iki gun sonra telefon geldi ve ise girdim. ozveriyle istekle azimle calismaya basladim. her sey yolunda gidiyordu. patronum bana hem ogretiyordu hem takdir ediyordu. yaptigimiz isler tasarim anlaminda harika degildi ama icmimarligi ogrenmek icin artik dogru yerdeydim. patronum bir ay sonra benim gibi bir arkadasim olup olmadigini sordu. bosta olan bir arkadasimi cagirdim ve birlikte calismaya basladik. ilk gunden 2000tl maasimdan sigortalanmis maasimi kurusu kurusuna bankadaki hesabima yatmis bularak aylarimizi gecirdik. ofisimi isimi seviyordum. ne varki gercek bir santiye tecrubem yoktu ve patronum neyse ki bunu biliyordu. isler yogunlasmaya kizismaya basladi. artik sadece ilk aylardaki gibi 3d max ile calismakla kalmiyor planlari islemek santiyede bulunmak tesisatcilarla hasirnesir olmak duvarciklari kontrol etmek teklifler almak uretim cizimleri yapmak gibi gorevler de vardi. ben unutkan biriyim. her seyi unutuyorum. bilgisayarimin ekraninin etrafi yuzbin tane post itle de dolsa aramam gereken yerleri unutuyorum. aldigim teklifleri sorgulamiyorum, adamlarla konusurken aklima bilmemneyi de sormak gelmiyor. iste tum bu yogunluk ve sikisiklik arasinda tasarlamak tasarimci olmak bir hayal ve utopya olarak kaliyor sadece. ayni anda hem esi benzeri gorulmemis bir yatak dusunup hem de bilmemkac litrede bilmemneli ses izolasyonlu gomme rezervuar satisi yapan uyuz kadinla konusup istedigim model yoksa bilmemne var mi diye soramiyorum.
Ote yandan bir ogretmen olarak kendini gosteen patronumun taseronlara soyledigi yalanları bana ve is arkadasima soylemesi, ofis olarak hatalarimizi baskalarininmiscasina cevirmek icin turlu numaralar (maillerle oynama, belgeleri degistirme, oyle degil ama boyleydi diye diretme gibi) kurnazlik adi altindaki davranislari uygulamaya zorlamasi ve sanki bizi daha once bu oyunlara katmamis gibi aynilarini uzerimizde kullanmasi gibi cesitli durumlarla karsilasmaya basladik, basladim.. birlikte calistigim arkadasimla ayni anda ogle yemegine cikmamizin "ofis bos kalmasin" bahanesiyle yasak olmasi ama gun ortasinda sacma ayak isleri icin ofisin bos kalmasinin sorun olmamasi, acil ve gerekli degilken pazar gunleri calisilmasi, yarim gun denilmis olan cumartesilerin 1,5 gun filan olmasi ya da resmi tatillerde evden calistirma ya da yoktan santiye kontrolu turetme gibi gibi daha cogaltabilecegimiz durumlar soz konusu olmaya basladi...
Tum bunlar beni benim gibileri ve sizleri de eminim hayattan sogutuyor, bu meslegin sandigimiz gibi olmadigini dusundurtuyor biliyorum..
simdi tum bu destansi, bozuk ve yer yer sikici yaziyi okuduysaniz iste geldigim su noktada bana bir seyler soyleyin istiyorum. ben mi yanlis meslegi sectim bilmiyorum. tasarlamak, kendimi bu sekilde ifade etmek ben sanat yapmak istedim hep. sanatciydim ben! teklif almak geleyen teklifin pesinde kosmak, autocadi 2000 formatinda bi daha yollasanizlarla ugrasirken kapilari olmasi gerektiginden dar cizdigim haberini almak gibi kabuslarin icinde olmak degildi arzu . bu simariklik mi? ya da kendini begenmislik mi? gucsuzluk mu? tecrubesizlik mi? yoksa ne? yapmak istedigim meslegin bu oldugunu biliyorum sorum bu degil. sorun da bu degil. ama bir yerlerde ya da tam da burda bu isi yapmanin baska bir yolu olmali. ya da ben mi cok yanlis bakiyorum. bunu mimarlaranlatiyor mimarlarindan ya da buraya kadar okuma sabrini gostermis her kim olursa olsun ondan duymak istiyorum. cunku artik ne yetenegime ne sanatciligima ne de mimarligima guvenmiyorum ve korkuyorum. hakkini verememekten…


aralarina eklemeler yaptim.. ancak konu su ki artik korkmuyorum, daha cok utaniyorum. utanc duygusu korkumu bastiriyor.. patronum yaptigi meslegi sevmedigini soyluyor.. iste o an isten ayrilmayi bile dusunmustum ama sen seviyor musun? dedim kendime.. sevemiyorum artik.. sevemiyorum bu isin meslegin bu sanatin donustugu coplugu...
anlattigim hikaye okul seruvenim disinda saniyorum kimseye yabanci degil eminim..
benim konumuma bu hikayeyi okuyanlar annen hic destek olup bi yere koymadi mi seni diyenler olmus olabilir.. koymadi ve ben de bunu istemedigim gibi ihtiyacim da yoktu bana gore..

ama asil meseleye gelirsek...
bu isi sevmeyen insanlarin yapmasindan, mimarligi ya da icmimarligi is adamligi gibi goren zihniyetlerden utanc duyuyorum.. takim elbise giyip patron olmak ona buna ego kusmak degil maharet... tipki bir tas ustasi gibi.. ama gercek bir tas ustasi gibi zanaatci, sanatci olabilmek...

tum su yasadiklarima bakiyorum da.. direncimizi o kadar kiriyorlar ve bizi o kadar yoruyorlar ki.. savasicak gucumuz kalmamis.. kendimde hissettigim bu ki bu tur seruvenlere sahip insanlar da kendilerinde o gucu hissetmiyor olabilir..

sormamiz gereken sorular su olmalı;

bu isi seviyor musun?
ahsaba punchla acilmis delikten gelen kokuyla mutlu oluyor musun?
aklina bir fikir geldiginde cocuk gibi seviniyor musun?
cizerken aldigin hazzi baska yerde bulamiyor musun?
santiyeye gittiginde ufak tefek mermer, parke, seramik parcalari yurutuyor ve sakliyor musun?

verdigin cevaplar hayıur ise o zaman git, birak bu isi ve bir daha deneme bile!
ama bu ve benzeri sorulara cevabin evet ise baska turlu bir sey mumkun!
cunku yapan yapti..

neden biz de yapamayalim ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder