20101212

en iyi ofis uzakta olandır...

Aragon Haklı
İnsanın yaptığı işi sevmesi ne büyük mutluluk ve ne büyük şanstır. Çoktan seçmeli sınav maratonlarını aşıp, kendine en uygun mesleği iş edinmeyi becermiş biri olarak, artık bunun hayatta pek de matah bir şey olmadığını düşünüyorum. Üstelik küçük mimarlık koşumda, gerek okul hayatında, gerekse profesyonel yaşamda hep iyi ustalarla çalışmış, hem de az buz değil çok (istekle, heyecanla, canla başla) çalışmış olmama rağmen mutsuzum.
Mutsuzum çünkü
önümü göremiyorum. Yaptığım işi o kadar çok seviyorum ki, bunları yazmazsam kendimi işime, meslektaşlarıma ve kendime karşı suçlu hissedeceğim. Hep işini iyi yapan, severek, özenerek yapan, disiplinli çalışan ve ne şanstır gerçekten iyi niyetli insanlarla çalıştım. Evet onlar önce insandılar benim için, hala da öyleler…
Öncelikle belirtmeliyim ki, burada yazılanlar hiçbir mimarlık ofisini ya da hiçbir mimarı hedef almıyor. Öyle ya da böyle birlikte çalıştığım, küçük yardımlara gittiğim, stajyeri olduğum, ara sıra gidip takıldığım, misafiri olduğum ofisleri tenzih etmekle beraber hiç birimizin sütten çıkmış ak kaşık olmadığını hatırlatmayı da borç bilirim. Nereden bakarsak bakalım, bu sıkıntıdan az da olsa bir pay hepimize düşer.
İyi bir mimarlık ofisinde çalışabilmek için her şeyden önce haddinden fazla istekli olmalısınız. O kadar ki, geriye dönüp baktığınızda kendiniz bile şaşırmalısınız bu isteğe. İsteğiniz her şeyin önünde dururken, aklınızın ve elinizin ne kadar işlek, bünyenizin ve sinirlerinizin ne kadar sağlam olduğunu da ispatlamak zorundasınız ki işi kapabilesiniz onlarca rakibinizin arasından. Para, pul ve zaman gibi önemsiz ayrıntılara takılmadıkça, yapılan işin niteliği, onun için harcanan zaman, ona verilen emek, bunun olası maddi ya da manevi karşılıklarını düşünmedikçe, hep çalıştıkça, gece-gündüz, cumartesi-pazar, bayram-seyran hep çalıştıkça ve düşünmedikçe, emin olun sırtınız yere gelmez.
İki yıldır saate bakmaksızın çalışıyorum, bu süre içinde farklı nedenlerle de olsa farklı ofisleri tanıma şansım oldu. O ofislerde tanıştığım çalışma arkadaşlarım da, ben de, hatta ofis sahipleri de aynı şeyden yakınıyorlar; mimarlık ofislerindeki mimar sirkülasyonu. İlk duyuşta kulağa hoş gelebilse de; sirkülasyon periyodunun birkaç haftalara, hatta günlere düştüğü gerçeği gösterir ki durum: sakat. Çünkü bu hareketlilik doğru düzgün iş yapılmasını engellediği gibi, ofis yapılanmalarını da zedeliyor. Öte yandan sürekli devinen genç mimarlar, sosyal güvenceleri olmaksızın, adeta yarın ne olacağını bilmeden oradan oraya sürükleniyorlar. Her gittikleri yerde en az bir tanıdıkları çıkıyor, onunla aynı yollardan geçmiş.
Burada bırakmışım yazmayı, söylenecekleri tam da söyleyemeden… Üzerinden de dört yıl geçmiş. Şimdi hiç kalmadığım bir yerden devam etmek istiyorum bu yazıya:
Mutsuz bir mimarım, onlarcasından sadece bir tanesiyim. Neler gördüm bu süre içerisinde? Baştan belirteyim bir ilginçlik ya da anomali iddiasıyla yazmıyorum bunları. Hatta da tam da tanıdık, bildik, hemen herkesin başına gelebilecek bir normallik üzerinden yazıyorum. Umarım sıkılmazsınız okumaktan…
Kriz nedeniyle işten çıkarılmalar, boşluklara düşmeler, onun travmasıyla “artık kendi işimi yapmanın zamanıdır” demeler, “kendine benzerler” ile kurulan şıpınişi ortaklıklar, tüm tanıdıklarla yeniden iletişime geçmeler, yemeler, içmeler, uzun sohbetler, “ben size yardım ederim”leri duymalar, hayal kurmalar, sevinmeler, dört bir koldan iş kovalamalar, yeni insanlarla tanışmalar, vaatler, sözler, yeni hayaller, bir yandan harıl harıl çalışmalar, yarışmalara katılmalar, konuşulan insanlardan haber beklemeler, beklemeler, upuzun bekleyişler, sonunda yapacak iş bulmalar, müşterilerle boğuşmalar, hesap kitap yapmalar, projeler, çizimler, yazılar, onca emek sonunda müşterinin güvenini kazanmalar, mutlu sona yaklaşmalar derken hop tepetaklak işlerin bozulması, güven çatırdaması, dağılmalar, kimi zaman yaptığı işin karşılığını alamamalar, çalacak o kadar çok kapı varken tek başına kalakalmalar, başka çıkış yolları aramalar, proje üretmeler, iş yaratmalar, bir yandan “ülkemizi teğet geçerken” bizim ciğerimizi delen krizle baş etmeye çalışmalar, akademi kapılarını zorlamalar, yök’ün prosedürlerine takılmalar, durup “ben ne yapıyorum?” demeler, tekrar tekrar, hep başa dönmeler, etrafına bakıp yalnız olmadığını görmeler; işsiz, yetenekli, akıllı, çalışkan ve mutsuz bir sürü mimarın bu ülkede göz göre göre yok oluşuna seyirci kalmalar, yardım etmeye çalışanların da elinden bir şey gelmediğini anlamalar, herkesi anlamalar ama bu durumu anlayamamalar, çözüm bulamamalar, yara almalar; kimi zaman müşterisinden kimi zaman da -ne yazık ki- meslektaşlarından…
İçim acıyarak şunu görüyorum: bir musluğa, bir koltuğa, bir kolona, koskoca bir yapıya bile en uygun yeri bulan onlarca mimar kendini koyacak bir yer bulamıyor bugünlerde. Çünkü, bu süre içerisinde bana büyük bir samimiyet ve güvenle yardım elini uzatıp destek olan bir ustanın dediği gibi, “kimse yaralı parmağa işemiyor.”
Bence şimdi hep beraber düşünebiliriz: İkilik düzende kaç metreküptür bir mimarın mutluluğu, üçe bölünebilir mi ve dahi çıkan sonuç asal mıdır?
Yoksa Aragon’un dediği gibi mutlu aşk mı yoktur?
Ps: Bu yazının da üzerinden 1.5 yıl geçmiş. Bu blogu takip eden herkes tahmin eder ki, o arada da bir dolu tuhaflık yaşanmıştır. Bence en ilginç olanını buraya ekleyip bu yazıyı üçüncü kez noktalamak isterim: Tam bir yıl arayla ikinci kez iş görüşmesine çağrıldığım bir ofiste 1.5+1.5 saatlik konuşmaların sonunda hakkımda yapılan onlarca methiyenin üzerine bana sorulan son soru şu oldu: “Peki uygulama çizebiliyor musun?” Tüm kibarlığımı takınarak yeni mezun olduğumda bile bana böyle bir sorunun sorulmadığını söyleyip evime döndüm ve çareyi mimarlık ofislerine belirli bir mesafede durmakta buldum. Şimdi muhtelif ofislerle proje bazında anlaşarak çalışıyorum. Bunun da çok güvenli bir ortam olduğunu söyleyemem ama şunu çok iyi biliyorum ki en iyi ofis uzakta olandır!

melis.

1 yorum:

  1. Sen kafayı yemişsin dostum git i tatil yap..kendine gel yazın senin piskolojini yansıtıyor ..yada en iyisi git bi küçük rakı devir kendine gel bu ne böyle mutsuzsan kardeşim

    Git bi şeyler yap ...

    YanıtlaSil