20101211

Patrondan kardeş olmaz, neresi samimiyet!

2008 yılında mezun olmak üzere olduğum için tam zamanlı iş bakmaya başladım. Bir yandan portfolyo hazırlamaya çalışıyor bir yandan da iş ilanlarında aranan 3dmax’i öğrenebilmek için gece gündüz “tutorial” indiriyordum.
Derken bir gün çok sevdiğim bir hocam onlarla çalışmamı teklif etti. Aslında erkek arkadaşının ofisiymiş, o da vakit buldukça gelip gidecekmiş...zaten ofis yeni, erkek arkadaşı da kendi gibi patronluk yapamayan biriymiş...
Cezayir Sokağında bulunan
* Mimarlık’a birlikte gittik; mimarlık ofisi tanımlamasına uygun, küçük ama sevimli ofisle, genç ,hoş sohbet patron beni adeta büyülemiş olacak ki (ilk işim olduğunu da hesaba katın) düşük ücrete aldırmadan işe girdim! Stand tasarım ve uygulaması yapan bu işte düşük ücret primle tamamlanacaktı, ne iştir ki ben bu primi hiç görmedim!!
Patron kendisine abi dememi istiyordu, kullanılan dil insan psikolojisinde belirleyici hakikaten, abi kardeş olduğumuzu düşünmeye başladım; iş kendi işim, patronum da İbrahim abimdi!.. primlerin aramızda lafı olmazdı, gece standı yetiştirmeye çalışıp sabah işe gitmek ona karşı sorumluluğumdu! (ne büyük saflık)
Kovulmadan önce çalıştığım 9 aylık süreçte, işte bu saflıkla Cumartesi, yer yer Pazar, 7/24 emir eri kıvamında çalıştım! Bu süre zarfında hiç bir güvenlik tedbiri olmadığı için, stand yapımında talaşlar yüzünden bronşit oldum, dekorasyon işinde kafama düşen profille iş kazası geçirdim! Sigortam 5 ay sonra asgari ücret üzerinden anca yatırılmaya başlandı.
9 ayın sonunda artık maaş ve benzeri kısımları konuşmak istediğimde, patronun gerçek yüzüyle karşılaştım! Bana insanların geçinemediği için evlendiğini, benim de bunu düşünmem gerektiğini... ailemin neden destek olmadığını aklınca sorgulayıp , tersinden benim destek olmak istemem karşısında da “niye ben veriyorum parasını” diyerek şuursuzca saçmaladı. Bunun benim maaşımı nasıl harcadığımla ilgili olduğunu ve mevzunun maaşın düşüklüğü olduğu hatırlatıp, kibarca haddini bildirmemle kendini toparladı, haklı olduğumu söyleyip özür diledi..
Tabii bu tartışma en salak çalışanın bile gözlerini açar, artık aramızdakinin abi-kardeş ilişkisi olmadığını anlamıştım. O da bu hatayla yüzleşmek yerine, iki gün sonra beni ve sekreter arkadaşı çağırarak, işyerini kapatacağını, iş aramamız gerektiğini söyledi zaten. Tabii diğer arkadaştan ayrılmak değildi amaç, onu zaten 500 tl maaşla çalıştırdığı için arkasından hemen “sen kal” demeye başlamış! Kimbilir 500tl’nin de altına düşmek için bile kullanmıştır bu numarayı!!
Böylelikle kovulmuş oldum! İşin ilginç yanı aynı işe, benim çok yakınımdaki insanların girmesi oldu tabii! Yani benim gözüm açılmıştı ama benim yaşadıklarım çok yakınımdaki insanların gözünü açmaya yetmemişti. Teşhir edilmesi gereken adam utanmadan benim onunla neden görüşmediğimi, küstüğümü sormuş bi de! Bu da bizim ayıbımız olsun! Benzer şeyleri arkadaşlarıma da yaptı, değişen bir şey yok, yine işe ilk giren yakın çevremizden insanlar oluyor..
Bizdeki algı değişmedikçe de bu olayların da değişeceği yok zaten!
Tabii sadece algıyla da iş bitmiyor arkadaşlar , bu blogun “aynı sorunlar yaşanıyor, demek ki bu mesleğin gereği bu” kanıksamasına dönüşmemesi gerekiyor, bu da ancak harekete geçmekle olur diye düşünüyorum. Biz benzer sorunları yaşayan arkadaşlarla birlikte, Mimarlar Odasının ücretli&işsiz komisyonunu oluşturduk, komisyon şu anda türlü sebeplerle ağır aksak ilerleyebiliyor, bunu işler kılmak (başka örgütlenmeler oluşturmak, eylem biçimleri geliştimek) hepimizin sorumluluğu.. işi vicdan rahatlama boyutunda bırakmamak dileğiyle, blogda emeği geçenlerin eline sağlık!

Burçin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder